Birkaç Blog Hikayesi

Buralar eskiden hep dutluktu. Sonra taze çiçeğe konan kelebekler gibi, gelenler bir üşüştüler ki; sorma gitsin.
Tabi her güzel şeyin sonu geldiği gibi, gidenler gitti, kalan sağlarla artık burada başbaşayız. Neler yazmışız, çizmişiz haydi birlikte okuyalım. Bakalım neler varmış...

tio yazar
iNANMAZLARSA SONSUZA KADAR YALAN SÖYLEYEBiLiRSiN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
iNANMAZLARSA SONSUZA KADAR YALAN SÖYLEYEBiLiRSiN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yalanın bünyede kişisel gelişimi - II

2 yorum:

Yalan ve korku, insan bünyesinde can ciğer kuzu sarması iki arkadaş gibi güçlü bir ilişki içerisindedir. Genelde d".t korkusu" yüzünden yalan söylersiniz ama korktuğunuz şey başınıza da en çok yalan söylediğiniz için gelir.

"_derse geç kaldım diye korkup, geç kağıdı alırken öğretmen sınıfa almadı deyivermiştim müdür yardımcısına. o da teneffüste öğretmeni fırçalamış:) 2.derste fırçayı ben yedim.

_tembih edildiği halde eve ekmek almayı unuttuğumda babam fırça atmasın diye "bakkalda ekmek kalmamış" dediğim gibi... bla bla"

Kısa süre sonra yalan bünyeye o kadar işler ki, neredeyse doğru söylediğiniz her an zarar göreceğinizi düşünürsünüz. "Trafik polisine, vergi memuruna, sevgiliye, eşe dosta" yalan söyler durursunuz.

Bazen de çektiğiniz acılar öyle yüreğinizi sızlatir ki, bir yalana ihtiyaç duyar ve uydurursunuz. Kendinizi kendi yalanlarınızla avutur durursunuz. Mutlu olursunuz. "O da beni çok seviyor" gibi.

Zamanla doğru söylemenin işe yaramadığını ya da bünyenize zarar verdiğini, doğruluk ve aptallığın genelde aynı kapıya çıktığını görünce yalana olan ihtiyacınız daha da artar. "askerlik ve angarya" terimlerinin içeriği bunun sayısız örnekleri ile doludur.

_Ardından yalana bir kutsallık atfedilen "bir aileyi kurtarmak" iki dosta yardımcı olmak, bazı arkadaşların vaziyeti kurtarması adına söylenen yalanlar gelir. Bu belki de en masum biçimidir yalan söylemenin. -"Yenge İbram abi akşam bizdeydi. Sonra halı sahaya maça gittik falan." gibi gibi.

Ne şişi, ne de kebabı yakmak istememektir, bir başka sebep. "Alime gücenmesin halime de" derken, bazen her ikisinin de gücenmesi ile biter macera.

Ancak tüm bunlar bir yana, bir erkek kendisine "bana asla yalan söyleme, ne olursa olsun doğruyu söyle" diyen kadınların kahir ekseriyetine bir kaç kez doğru söyleyip, söylediğine bin pişman olunca tamamlar, yalan konusundaki kişisel gelişimini.

Bana asla yalan söyleme diyen kadınların aslında "bana işime gelen, güzel yalanlar söyle, gerçeği aratmasın" demek istediğini ve yalandan nefret eden kadınların da aslında "yalandan" bir eylem içerisinde olduklarını öğrenir "ufo gören" masum erkeğimiz.

İşin aslı çoğu zaman sizden doğruluk, dürüstlük bekleyenler "gırtlağına kadar" yalanın içerisindedir. Bunu bir şekilde yaşar öğrenir, ondan sonra şu yalan dünyada "gerçeğin peşinden koşmaya pek de değer bir matah olmadığına karar verirsiniz.

 Sonra ne mi olur? Ne olacak sevip, sevildiklerinizle "gül gibi" geçinir gider, yalan dünyada artık işinize geldiğince "dosdoğru" yaşamayı öğrenirsiniz...
Hamiş: "Onlara o kadar çok yalan söylemiştim ki, aklıma artık doğrudan başka söyleyecek bir yalan gelmiyordu" -Prag'da Bahar- filminden

Yalan ve korku, insan bünyesinde can ciğer kuzu sarması iki arkadaş gibi güçlü bir ilişki içerisindedir. Genelde d".t korkusu" yüzünden yalan söylersiniz ama korktuğunuz şey başınıza da en çok yalan söylediğiniz için gelir.

"_derse geç kaldım diye korkup, geç kağıdı alırken öğretmen sınıfa almadı deyivermiştim müdür yardımcısına. o da teneffüste öğretmeni fırçalamış:) 2.derste fırçayı ben yedim.

_tembih edildiği halde eve ekmek almayı unuttuğumda babam fırça atmasın diye "bakkalda ekmek kalmamış" dediğim gibi... bla bla"

Kısa süre sonra yalan bünyeye o kadar işler ki, neredeyse doğru söylediğiniz her an zarar göreceğinizi düşünürsünüz. "Trafik polisine, vergi memuruna, sevgiliye, eşe dosta" yalan söyler durursunuz.

Bazen de çektiğiniz acılar öyle yüreğinizi sızlatir ki, bir yalana ihtiyaç duyar ve uydurursunuz. Kendinizi kendi yalanlarınızla avutur durursunuz. Mutlu olursunuz. "O da beni çok seviyor" gibi.

Zamanla doğru söylemenin işe yaramadığını ya da bünyenize zarar verdiğini, doğruluk ve aptallığın genelde aynı kapıya çıktığını görünce yalana olan ihtiyacınız daha da artar. "askerlik ve angarya" terimlerinin içeriği bunun sayısız örnekleri ile doludur.

_Ardından yalana bir kutsallık atfedilen "bir aileyi kurtarmak" iki dosta yardımcı olmak, bazı arkadaşların vaziyeti kurtarması adına söylenen yalanlar gelir. Bu belki de en masum biçimidir yalan söylemenin. -"Yenge İbram abi akşam bizdeydi. Sonra halı sahaya maça gittik falan." gibi gibi.

Ne şişi, ne de kebabı yakmak istememektir, bir başka sebep. "Alime gücenmesin halime de" derken, bazen her ikisinin de gücenmesi ile biter macera.

Ancak tüm bunlar bir yana, bir erkek kendisine "bana asla yalan söyleme, ne olursa olsun doğruyu söyle" diyen kadınların kahir ekseriyetine bir kaç kez doğru söyleyip, söylediğine bin pişman olunca tamamlar, yalan konusundaki kişisel gelişimini.

Bana asla yalan söyleme diyen kadınların aslında "bana işime gelen, güzel yalanlar söyle, gerçeği aratmasın" demek istediğini ve yalandan nefret eden kadınların da aslında "yalandan" bir eylem içerisinde olduklarını öğrenir "ufo gören" masum erkeğimiz.

İşin aslı çoğu zaman sizden doğruluk, dürüstlük bekleyenler "gırtlağına kadar" yalanın içerisindedir. Bunu bir şekilde yaşar öğrenir, ondan sonra şu yalan dünyada "gerçeğin peşinden koşmaya pek de değer bir matah olmadığına karar verirsiniz.

 Sonra ne mi olur? Ne olacak sevip, sevildiklerinizle "gül gibi" geçinir gider, yalan dünyada artık işinize geldiğince "dosdoğru" yaşamayı öğrenirsiniz...
Hamiş: "Onlara o kadar çok yalan söylemiştim ki, aklıma artık doğrudan başka söyleyecek bir yalan gelmiyordu" -Prag'da Bahar- filminden

Çok okunan yazılar