Birkaç Blog Hikayesi

Buralar eskiden hep dutluktu. Sonra taze çiçeğe konan kelebekler gibi, gelenler bir üşüştüler ki; sorma gitsin.
Tabi her güzel şeyin sonu geldiği gibi, gidenler gitti, kalan sağlarla artık burada başbaşayız. Neler yazmışız, çizmişiz haydi birlikte okuyalım. Bakalım neler varmış...

tio yazar
uzun bir aradan sonra. ordan burdan şurdan eften püften şeyler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
uzun bir aradan sonra. ordan burdan şurdan eften püften şeyler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bakın daha neler neler oldu

2 yorum:

Uzun süredir blog yazısı yazmıyorum. Bir çok blogger'de öyle sanırım. Arada bir günlük modunda blog tutan arkadaşları saymazsak durum bu. Ya vaktiyle çok yazdım ya da sosyal medya, Facebook şeysinde hergün aforizma yumurtlamaktan vakit bulamıyorum.

Bakın neler oldu geçen süre zarfında. Ülke gündemi malum. Bi adamı üstüste 3-5kere seçersen ister istemez kendisi ve çevresi havalanıyor. Kendi havası başımızın üstüne bir yere kadar da, iktidara oy veren %51 seçmenin hepsi sen benim kim olduğumu biliyor musun havasına girerse iyi olmuyor be abi. Demokrasi bu değil sanki. (buraya gündem de hoşunuza gitmeyen gelişmeleri ekleyebilirsiniz)


Başka neler mi oldu, siz onları biliyorsunuz. Aziz YILDIRIM hüküm giymeden hapis yattı, hüküm giydi suçlu bulunduğu halde serbest kaldı falan filan. Tabi biz bu işten birşey anlamadık bir Fenerbahçe'li olarak bile. Milletvekilleri hala içerde, yasama dönemini orda kapatacaklar sanırım ama iyi tarafı maaşlar çalışacak sanki. Öte yandan PKK'ya pembe gözlüklerle bakanlarda malum örgütün "kan" kırmızısına meraklı olduğunu görmüşlerdir sanırım. Ha bir de uçağımız düşürüldü Suriye tarafından. Ancak üstüste gelen çelişkili haberlerden biz yine ne olduğunu anlayamadık. Neyse her zamanki gibi Vatan Sağolsun.



Sonra beklenen sıcaklar geldi. Hem de bayağı iyi geldi hani. 48derece ve üstü rekorlara imza atarak. Haliyle donuyoruz nidalarının yerini yanıyoruz türünde şikayetler aldı ama yine de keyfi yerinde olanlar sosyal medya da "uzanmışım kumsala" tarzı görüntülerini paylaşmaya devam ettiler. Bu arada ben de tatile giden bir kaç arkadaşın angaryasına katlanınca dünyanın en zor işinin hatır gönül için "zoraki yapılan işler" olduğunu öğrendim.

Özgürlük kavramının da içi boşaltıldı ya da değişti. Bir zamanlar amerikan kotu ile solculuk yapma geleneğinin yerini "özgürlük=alkol" tarzı söylemler aldı. Özgür kalmak istiyorsan "birana sahip çık" türü söylemler, One Love gençlik festivali dolayısıyla bolca dile getirildi. Artık günümüzün özgürlük söylemleri, "alkol", "etnik ayrımcılık" ve bir de "cezaevindeki ergenekoncular"la sınırlı. Hani benim ekmeğim anne...

İşler güçler dersen, hiçbir zaman yandaş olmayı beceremediğimizden bu devirde de çok değişen birşey olmadı. Gerçi genel anlamda iyiye gidiş trendinden etkilendik ve biraz toparlandık ama hala delik büyük, yara derin. Bir iletimde dediğim gibi "Mutlu mesut yaşayıp gidiyorduk, sonra geldi bankanın biri kredi kartı verdi."Gerçekten de bankacılık ve iletişim sektörü sütün kaymağını yerken, bizim de iliğimizi kemiğimizi sömürüyor...

Derken Ramazan'da geliverdi. Ruhu ve bedeni yenileme mevsimi. Hayatın alışılagelmiş düzeni ya da düzensizliğine bir nefeslik ara verme zamanı. Umarım bunu isteyen herkes başarır ve gönlünce bir Ramazan geçirir. Benim de balkonu biraz küçültme şansım olur. Her ne kadar erkeğin ve marulun göbeklisi makbul dense de, bir yerden sonra iyi olmuyor. Hazır bakanlıkta sigaradan sonra, göbeğe de savaş açmışken bu fırsatı değerlendirmeli.

Bu aralar canım çok sıkılır oldu. Kendim de dahil herşeyden çabucak bıkar oldum. Sanırım havalardan. Artık çalışmak istemiyorum. Tatile çıkasım var. Ramazan gelmeden bayram hesabı yapar oldum. İhtiyarladım ya ondan. Biraz klavyeyi fareyi bırakıp, çapayı tırmığı ele alarak tarla bahçe ile uğraşmalı. Toprağa yaklaştıkça, toprağa basarak hem stresi azaltmalı, hem de havasına girmeli gidişlerin...

İşte öyle....

Not: Siminya dostumuz da kitap bastırdı. Alın okuyun. Fırsat bu fırsat.

Uzun süredir blog yazısı yazmıyorum. Bir çok blogger'de öyle sanırım. Arada bir günlük modunda blog tutan arkadaşları saymazsak durum bu. Ya vaktiyle çok yazdım ya da sosyal medya, Facebook şeysinde hergün aforizma yumurtlamaktan vakit bulamıyorum.

Bakın neler oldu geçen süre zarfında. Ülke gündemi malum. Bi adamı üstüste 3-5kere seçersen ister istemez kendisi ve çevresi havalanıyor. Kendi havası başımızın üstüne bir yere kadar da, iktidara oy veren %51 seçmenin hepsi sen benim kim olduğumu biliyor musun havasına girerse iyi olmuyor be abi. Demokrasi bu değil sanki. (buraya gündem de hoşunuza gitmeyen gelişmeleri ekleyebilirsiniz)


Başka neler mi oldu, siz onları biliyorsunuz. Aziz YILDIRIM hüküm giymeden hapis yattı, hüküm giydi suçlu bulunduğu halde serbest kaldı falan filan. Tabi biz bu işten birşey anlamadık bir Fenerbahçe'li olarak bile. Milletvekilleri hala içerde, yasama dönemini orda kapatacaklar sanırım ama iyi tarafı maaşlar çalışacak sanki. Öte yandan PKK'ya pembe gözlüklerle bakanlarda malum örgütün "kan" kırmızısına meraklı olduğunu görmüşlerdir sanırım. Ha bir de uçağımız düşürüldü Suriye tarafından. Ancak üstüste gelen çelişkili haberlerden biz yine ne olduğunu anlayamadık. Neyse her zamanki gibi Vatan Sağolsun.



Sonra beklenen sıcaklar geldi. Hem de bayağı iyi geldi hani. 48derece ve üstü rekorlara imza atarak. Haliyle donuyoruz nidalarının yerini yanıyoruz türünde şikayetler aldı ama yine de keyfi yerinde olanlar sosyal medya da "uzanmışım kumsala" tarzı görüntülerini paylaşmaya devam ettiler. Bu arada ben de tatile giden bir kaç arkadaşın angaryasına katlanınca dünyanın en zor işinin hatır gönül için "zoraki yapılan işler" olduğunu öğrendim.

Özgürlük kavramının da içi boşaltıldı ya da değişti. Bir zamanlar amerikan kotu ile solculuk yapma geleneğinin yerini "özgürlük=alkol" tarzı söylemler aldı. Özgür kalmak istiyorsan "birana sahip çık" türü söylemler, One Love gençlik festivali dolayısıyla bolca dile getirildi. Artık günümüzün özgürlük söylemleri, "alkol", "etnik ayrımcılık" ve bir de "cezaevindeki ergenekoncular"la sınırlı. Hani benim ekmeğim anne...

İşler güçler dersen, hiçbir zaman yandaş olmayı beceremediğimizden bu devirde de çok değişen birşey olmadı. Gerçi genel anlamda iyiye gidiş trendinden etkilendik ve biraz toparlandık ama hala delik büyük, yara derin. Bir iletimde dediğim gibi "Mutlu mesut yaşayıp gidiyorduk, sonra geldi bankanın biri kredi kartı verdi."Gerçekten de bankacılık ve iletişim sektörü sütün kaymağını yerken, bizim de iliğimizi kemiğimizi sömürüyor...

Derken Ramazan'da geliverdi. Ruhu ve bedeni yenileme mevsimi. Hayatın alışılagelmiş düzeni ya da düzensizliğine bir nefeslik ara verme zamanı. Umarım bunu isteyen herkes başarır ve gönlünce bir Ramazan geçirir. Benim de balkonu biraz küçültme şansım olur. Her ne kadar erkeğin ve marulun göbeklisi makbul dense de, bir yerden sonra iyi olmuyor. Hazır bakanlıkta sigaradan sonra, göbeğe de savaş açmışken bu fırsatı değerlendirmeli.

Bu aralar canım çok sıkılır oldu. Kendim de dahil herşeyden çabucak bıkar oldum. Sanırım havalardan. Artık çalışmak istemiyorum. Tatile çıkasım var. Ramazan gelmeden bayram hesabı yapar oldum. İhtiyarladım ya ondan. Biraz klavyeyi fareyi bırakıp, çapayı tırmığı ele alarak tarla bahçe ile uğraşmalı. Toprağa yaklaştıkça, toprağa basarak hem stresi azaltmalı, hem de havasına girmeli gidişlerin...

İşte öyle....

Not: Siminya dostumuz da kitap bastırdı. Alın okuyun. Fırsat bu fırsat.

Çok okunan yazılar