Birkaç Blog Hikayesi

Buralar eskiden hep dutluktu. Sonra taze çiçeğe konan kelebekler gibi, gelenler bir üşüştüler ki; sorma gitsin.
Tabi her güzel şeyin sonu geldiği gibi, gidenler gitti, kalan sağlarla artık burada başbaşayız. Neler yazmışız, çizmişiz haydi birlikte okuyalım. Bakalım neler varmış...

tio yazar
bizim hiç jeepimiz olmadı ki anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bizim hiç jeepimiz olmadı ki anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İn lan arabadan aşağı / Hatıra defterimden

4 yorum:

Her ne kadar siyasi bir görüşüm olsa da gençliğimin kısa bir dönemi hariç, hiç bir zaman politik bakmadım hayata. Halk için düşündüm ama kendim için kazandım. Yedim, içtim mecburen, işin doğası gereği.

12 Eylül sonrasında bütün arkadaşlarım şaka yollu takıldılar "Ulan iyi ki seni almadılar içeri" diye. Çünkü çok samimi arkadaşlarımdan bir kısmı komünist, bir kısmı aşırı dinci, bir kısmı laik, bir kısmı milliyetçi, bir kısmı da Sev Genç'ti. Olası bir toparlamada "ben yalnız duramam, hepinizi isterim yanıma" diyeceğimi biliyorlardı. Hiç var olmayan hayali örgütümüz yüzünden hep birlikte epey sopa yerdik, kesin :) bu her telden arkadaş grubuyla. Olmadı, çok şükür.

Tabi insanın arkadaşları böyle her renkten ve her telden olunca düşünceleri de azıcık ordan, azıcık burdan etkileniyor ve ortaya Milliyetçi, Sosyalist, Müslüman, Liberal, Laik bir çorba zihniyet çıkabiliyor. Kötü mü oluyor. Yok, tavsiye ederim. Empati yapmanızda oldukça faydası var bu durumun. Siz sizi bildikten sonra...

Her neyse, Lisedeyiz ve idealist olduğumuz yıllar.
Babam bir Mercedes aldı 200D. Güzel araba valla, 2nci el falan olsa da. Komşunun Mercedes'lerinde (eyir kondeyşın:p) varmış. Bizimkinde yok ama bizimki de Mercedes mi Mercedes işte. Kralız a. satim... Benzin de (zamanla koyacak olsa da) şimdilik o kadar koymuyor.

Yolculuktayız. Kasabadan şehre gidiyoruz bir akşam vakti. Nasıl olduysa bir yerden açıldı sohbet "Vatan, Millet, Sakarya". Milliyetçi damarım tuttu ve ülkemizde neden hacı Murat'tan daha iyi araba yapamadığımızdan falan dem vurmaya başladım. Sanki Vehbi KOÇ amcam bana hacı Murat başı komisyon ödeyecek. Salaklık işte.

Sohbetin sonuna doğru (ben bilmiyordum, gazı almış gidiyordum, ama sonu geliyormuş sohbetin) babama dedim ki: "Mercedes'e binmek vatanseverlik değil, ekonomiye zarar. Almanlar para kazanıyor sırtımızdan. Bizi sömürüyorlar. (aha, bunu içimdeki komünist söylüyor olmalı) binen var binemeyen var. Aslında, bizim de halkımızın binemediği araçlara binmememiz lazım vs. vs. vs."

Bu fikirlerim babamın pek hoşuna gitmemiş olmalı. Arabayı yolda durdurdu. Sinirli bir şekilde ve sağa yanaştı. Her zamanki sert üslubu ile:

—Binme ozaman! İn lan aşağı, pis komünist... Diye bağırdı.

Yüzüm pancar gibi kızardı önce, sonra mosmor oldu. Uzanıp eliyle benim kapımı da açtı üstelik babam xtrim inim diye. Araya annem girmese rahmetli beni köy yolunda bırakıp gidecekti belki de...

...

Aradan bir yıl kadar geçti...
Maliye yeni bir uygulama ile her ilde, ilçede esnafları sınıflandırdı. Babam ilçede Mercedes'i olan bir kaç kişi arasında olduğu için, 1nci sınıf esnaf sayılarak ciddi bir "peşin vergi" ile ödüllendirildi.
O arabanın 10 katı lüks arabası olan Bursa’lı bir müşterimiz ise, 2nci sınıf vergi mükellefiydi ve arada babamı arayıp "naber patron" diye dalga geçerdi...

Babam o zaman anladı neden Mercedes'e binmememiz gerektiğini. Zaten bir müddet sonra dahada yaşlanan ve su gibi benzin içen Mercedes’imize o vergiyi ödedik ve veda ettik. Bir daha da eski bile olsa lüks otomobile binmedik.

Aslanım Hacı Murat tarih sahnesinden silinene kadar yolumuza birlikte devam ettik.

Her ne kadar siyasi bir görüşüm olsa da gençliğimin kısa bir dönemi hariç, hiç bir zaman politik bakmadım hayata. Halk için düşündüm ama kendim için kazandım. Yedim, içtim mecburen, işin doğası gereği.

12 Eylül sonrasında bütün arkadaşlarım şaka yollu takıldılar "Ulan iyi ki seni almadılar içeri" diye. Çünkü çok samimi arkadaşlarımdan bir kısmı komünist, bir kısmı aşırı dinci, bir kısmı laik, bir kısmı milliyetçi, bir kısmı da Sev Genç'ti. Olası bir toparlamada "ben yalnız duramam, hepinizi isterim yanıma" diyeceğimi biliyorlardı. Hiç var olmayan hayali örgütümüz yüzünden hep birlikte epey sopa yerdik, kesin :) bu her telden arkadaş grubuyla. Olmadı, çok şükür.

Tabi insanın arkadaşları böyle her renkten ve her telden olunca düşünceleri de azıcık ordan, azıcık burdan etkileniyor ve ortaya Milliyetçi, Sosyalist, Müslüman, Liberal, Laik bir çorba zihniyet çıkabiliyor. Kötü mü oluyor. Yok, tavsiye ederim. Empati yapmanızda oldukça faydası var bu durumun. Siz sizi bildikten sonra...

Her neyse, Lisedeyiz ve idealist olduğumuz yıllar.
Babam bir Mercedes aldı 200D. Güzel araba valla, 2nci el falan olsa da. Komşunun Mercedes'lerinde (eyir kondeyşın:p) varmış. Bizimkinde yok ama bizimki de Mercedes mi Mercedes işte. Kralız a. satim... Benzin de (zamanla koyacak olsa da) şimdilik o kadar koymuyor.

Yolculuktayız. Kasabadan şehre gidiyoruz bir akşam vakti. Nasıl olduysa bir yerden açıldı sohbet "Vatan, Millet, Sakarya". Milliyetçi damarım tuttu ve ülkemizde neden hacı Murat'tan daha iyi araba yapamadığımızdan falan dem vurmaya başladım. Sanki Vehbi KOÇ amcam bana hacı Murat başı komisyon ödeyecek. Salaklık işte.

Sohbetin sonuna doğru (ben bilmiyordum, gazı almış gidiyordum, ama sonu geliyormuş sohbetin) babama dedim ki: "Mercedes'e binmek vatanseverlik değil, ekonomiye zarar. Almanlar para kazanıyor sırtımızdan. Bizi sömürüyorlar. (aha, bunu içimdeki komünist söylüyor olmalı) binen var binemeyen var. Aslında, bizim de halkımızın binemediği araçlara binmememiz lazım vs. vs. vs."

Bu fikirlerim babamın pek hoşuna gitmemiş olmalı. Arabayı yolda durdurdu. Sinirli bir şekilde ve sağa yanaştı. Her zamanki sert üslubu ile:

—Binme ozaman! İn lan aşağı, pis komünist... Diye bağırdı.

Yüzüm pancar gibi kızardı önce, sonra mosmor oldu. Uzanıp eliyle benim kapımı da açtı üstelik babam xtrim inim diye. Araya annem girmese rahmetli beni köy yolunda bırakıp gidecekti belki de...

...

Aradan bir yıl kadar geçti...
Maliye yeni bir uygulama ile her ilde, ilçede esnafları sınıflandırdı. Babam ilçede Mercedes'i olan bir kaç kişi arasında olduğu için, 1nci sınıf esnaf sayılarak ciddi bir "peşin vergi" ile ödüllendirildi.
O arabanın 10 katı lüks arabası olan Bursa’lı bir müşterimiz ise, 2nci sınıf vergi mükellefiydi ve arada babamı arayıp "naber patron" diye dalga geçerdi...

Babam o zaman anladı neden Mercedes'e binmememiz gerektiğini. Zaten bir müddet sonra dahada yaşlanan ve su gibi benzin içen Mercedes’imize o vergiyi ödedik ve veda ettik. Bir daha da eski bile olsa lüks otomobile binmedik.

Aslanım Hacı Murat tarih sahnesinden silinene kadar yolumuza birlikte devam ettik.

Çok okunan yazılar