Bugünkü şansınız :

Bahçelievler Mahallesi Dokuz kiremit Sokak


                   
Küçüklüğümden beri tek katlı, bahçeli evleri hep çok sevmişimdir. Belki çocukluğum o tip evlerde geçtiğinden olsa gerek.

Tüm şehirlerdeki Bahçelievler Bana daha sıcak gelir. O yüzden bir mektup zarfında bile adres olarak Bahçelievler kelimesini görsem çocukluğumun geçtiği ön ve arka bahçesi olan o eski evimiz gözlerimin önüne gelir.



Ön bahçemizde sağlı sollu yetiştirilmiş çiçeklerin ortasındaki beton yolun üzerinde okul arkadaşlarımıza toplanır oyunlar oynardık. Belki koşup top oynayacak kadar geniş bir bahçemiz yoktu ama bol bol ip atlayacak, seksek oynayacak fırsatımız oluyordu.  Eskiden kız oyunu diye seksek küçümsenirdi bu yüzden iyi bir seksek oyuncusu olmama rağmen oyun arkadaşlarımın hepsi kızlardı. Ama ben de iyi seksek oynardım hani.

Arka bahçemizde ise meyve ağaçları, küçük bir kümes, içerisinde tavuklar ve zaman zaman bir kedi ya da köpeğimiz olurdu. İnsan ailesi dışında başka insanları, başka canlıları bahçeli evlerde yaptığı komşuluklarla daha iyi tanıyor. Daha güzel iletişimler kurup, mutlu oluyor.

Koşup oynayabildiğiniz ortamlar, arkadaş edinmenizi, heyecan ve rekabeti dostça yaşamayı öğretiyor. Günümüzün modası cep telefonları ve tabletlerin, bilgisayarların aksine eskiden oyun demek bir şeylere (hayata) dokunarak öğrenmek demekti. Sosyalleşmenin temel aracıydı.

Mendil kapmaca da tanırdık ilk arkadaşlarımızı. Birbirimizi kovalarken gelişirdi dostluklarımız. Körebe’de gelişirdi algılarımız. Dokuz kiremitte, yakan topta gelişirdi el becerilerimiz. Hedefe odaklanmayı, başarı ve sevinci o oyunlarla öğrenmiştik.

Sırtımız terlerdi, havlu koyardı annelerimiz terleyen sırtımıza. Bazen öksürür ateşlenirdik ama böyle oturduğumuz yerde durup dururken hasta olmazdık. Oyunlar ve hareketlilik vücut direncimizi de olumlu etkilerdi.

Bizim oyunlarımız tek kişilik oyunlar değildi. İp atlamak için bile üç arkadaş bir araya gelmek zorundaydık. Bu muhtaçlık hissi aynı zamanda dostluğumuzu, arkadaşlığımızı da pekiştiriyordu. En geçimsiz huysuz arkadaşlarımız bile sosyalleşmek için bir top alır, birilerinin onunla oynamak istemesini beklerdi. En kötü yapabileceği şey “topumu alıp giderim” demekti.

Ama topsuz kalan diğer çocuklar için oyun üretmek hiç de zor değildi. Birisi topunu alıp gittiğinde bize çelik, çomak için 2 değnek parçası bulmak yeterli oluyordu. Hiç kimse elinde cep telefonları ve tabletlerle birbirinin yüzüne bakmadan arkadaşlıklar yapmıyordu, birlikte oynuyordu.

Teknoloji gelişiyor. Değişiyor ve değiştiriyor da bizleri. Ancak biz büyükler olarak geçmişin o güzel çocuk oyunlarını yeni nesillere aktarmak zorundayız. Bizler nasıl al satarım bal satarım diyerek birlikte eğlenebilmişsek, onlar da oyun arkadaşıyla gelişen kardeşlik duygusunun bu tadını bilmeli.
Onlar da çember çevirmeli, çelik çomak oynamalı. Uğraşıp ceviz kabuğundan fırıldak yapabilmeyi, kırık birkaç kiremit ve patlak bir topla bile dokuz kiremit oynamayı başarabilmeliler.

Bunun için yaşasın yine bahçeli evler mahallesi, dokuz kiremit sokaklar…


Bu yazıyı paylaş: :

0 yorum:

Yorum Gönder

Buraya yorum yazabilirsiniz. Niye yazmıyorsunuz?