Birkaç Blog Hikayesi

Buralar eskiden hep dutluktu. Sonra taze çiçeğe konan kelebekler gibi, gelenler bir üşüştüler ki; sorma gitsin.
Tabi her güzel şeyin sonu geldiği gibi, gidenler gitti, kalan sağlarla artık burada başbaşayız. Neler yazmışız, çizmişiz haydi birlikte okuyalım. Bakalım neler varmış...

tio yazar
nickimden aşşa kasımpaşa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nickimden aşşa kasımpaşa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

The Nick ya da (anonymous) olmak

4 yorum:
Ya da Avatar, takma isim, sahte kimlik, şair mahlası, müstear isim, kod adı, eskiden sadece casus filmlerinde gördüğümüz, ya da yazar çizer taifesinin devletle başı belaya girmesin veya  yazar kadrosu yeterli olmadığından kadro kalabalık gözüksün diye uydurdukları çakma yazarlar. Veya aç kalan onurlu yazar çizer takımının ucuz eserler yazıp para kazanmak için kullandıkları sahte kimlik. Halk ozanlarının birbirileri ile atışırken, dörtlüklerinde imza diye kullandıkları ve son kıtada söyledikleri kendileri ile özdeşleştirdikleri sıfat. İnternetten sonra ise bir çoğumuzun önce gereklilik veya meraktan, sonra anonymous (anonim) olmanın cazibesinden uydurduğumuz çakma kimliklerimizin kısa adı. "Nick"

Eskiden oldukça masum, hafif muzip ve genelde sanatçı, kalburüstü insanların kullandığı nick name'ler (takma adlar) sonradan kaçamakların, birilerini tehdit etmenin, ya da saman altından su yürütmenin aracı olarak hayatımıza girdiler. Öyle ki artık nicklerimize ruh verir olduk, onların da tıpkı bizler gibi birer adı, soyadı olması yetmedi. Yaşından, başından tut, saçının rengi, giyim tarzı, bizden farklı özel zevkleri, hatta tamamen bizim oturup uydurduğumuz hayat hikayeleri oldu. Nicklerimiz ve doğup büyüdüğü şehirden, gittiği okula, hobilerine kadar herşey, bazen yaşadığımız, bazen yaşayamadığımız şeylerden esinlenerek başka bir canlı gibi ellerimizde şekillendi.

Ömer Seyfettin parasız kaldığında "cinsel içerikli" romanları bu takma isimle yazarken, CIA casuslarına asıl kimlikleri anlaşılmasın diye kod adları verirken, Barış Manço "Nick The Chopper" diye aslında Oduncu Ali Dayı'yı anlatırken, Fehmi KORU (Taha KIVANÇ) müstear adı ile komplo teorilerini okurları ile paylaşırken hiç işin buralara kadar varacağını düşünüp, hesapladılar mı bilmem ama artık bir çoğumuzun müstear adları, internet ortamında kullandığı farklı NİCK'leri (kimlikleri) var. Hatta bazılarımızın işi abartıp, 3-5 nick sınırını çoktan geçtiğini, toplam internet kullanıcılarının bir kaç katı nick sayısına ulaştığımızı düşünüyorum. Dünyada herkes internet kullanmasa da dolaşımdaki nick sayısı dünya nüfusu kadar bir sayıya ulaşmış olsa gerek herhalde.

Nick kullanımı ve (anonymous) olmanın yan etkileri ise psikologların işlerini bir hayli arttıracağa benzer. Nick’lerini kendileri sananlar, nicklerinde modelledikleri insan haline gelenler, içlerinde yarattıkları karakterleri birkaç kez daha mayoz bölerek çoğaltanlar, yani (çakma kimliklerinin çakma altkimliklerini yaratanlar). Meydanı boş buldum, nickime birşey olmaz diyerek, sağa sola küfredip, içindeki öfkeyi ortalığa saçanlar. Aldananlar, aldatanlar, birbirilerine tuzak kuranlar, dinsel, cinsel tercihlerini abartarak değiştirenler. Kısaca sanal alemin uçsuz bucaksızlığında eğlence diye yola çıkıp, sonra kaybolup gidenler... "

Ya da yarattıkları kimlikle farklı bir çevre edinip, hayatta yakalayamadıkları ikinci bir şansa kavuşabilmeyi başaran, nickleri kendilerinden daha ünlü olan insanlar. Bazılarımız ben neysem nickim'de o'dur çizgisinde kalırken, bazılarımız o çizgiden çok uzaklaşıp, nickim neyse ben de o'yum absürtlüğüne kadar uzandık. Kimilerimiz nick'leri bir maske, kimilerimiz ise kendinin ifadesi, yansıması olarak tanımlamaya devam etti.

Nasıl bilgisayar'dan sonra dünyada hiç bir şey eskisi gibi olmamışsa, nasıl internetten sonra bilgisayar dünyası aynı kalmamışsa, nasıl google'dan sonra internet değişmişse, nasıl facebooktan sonra google+ olmak zorunda kalmışsa, The Nick hayatımıza girdikten sonra da biz bilgisayar kullanıcıları değiştik, eskisi gibi kal(a)madık. Kimimiz bunun verdiği rahatlıkla küstahlaştık, aptallaştık, şapşallaştık, saçma sapan şeyler yaptık. Kimimiz çok daha güzel ortamlar yakaladık, kendimizi ve yeteneklerimizi ifade etme şansı bulduk.

Kimimiz ise gerçek dünyadan iyice uzaklaşarak, hayal alemimizdeki (kendi yarattığımız) kalabalıklar içinde kayboluk gittik.
Çünkü, biz artık bir Nick’tik…
Ya da Avatar, takma isim, sahte kimlik, şair mahlası, müstear isim, kod adı, eskiden sadece casus filmlerinde gördüğümüz, ya da yazar çizer taifesinin devletle başı belaya girmesin veya  yazar kadrosu yeterli olmadığından kadro kalabalık gözüksün diye uydurdukları çakma yazarlar. Veya aç kalan onurlu yazar çizer takımının ucuz eserler yazıp para kazanmak için kullandıkları sahte kimlik. Halk ozanlarının birbirileri ile atışırken, dörtlüklerinde imza diye kullandıkları ve son kıtada söyledikleri kendileri ile özdeşleştirdikleri sıfat. İnternetten sonra ise bir çoğumuzun önce gereklilik veya meraktan, sonra anonymous (anonim) olmanın cazibesinden uydurduğumuz çakma kimliklerimizin kısa adı. "Nick"

Eskiden oldukça masum, hafif muzip ve genelde sanatçı, kalburüstü insanların kullandığı nick name'ler (takma adlar) sonradan kaçamakların, birilerini tehdit etmenin, ya da saman altından su yürütmenin aracı olarak hayatımıza girdiler. Öyle ki artık nicklerimize ruh verir olduk, onların da tıpkı bizler gibi birer adı, soyadı olması yetmedi. Yaşından, başından tut, saçının rengi, giyim tarzı, bizden farklı özel zevkleri, hatta tamamen bizim oturup uydurduğumuz hayat hikayeleri oldu. Nicklerimiz ve doğup büyüdüğü şehirden, gittiği okula, hobilerine kadar herşey, bazen yaşadığımız, bazen yaşayamadığımız şeylerden esinlenerek başka bir canlı gibi ellerimizde şekillendi.

Ömer Seyfettin parasız kaldığında "cinsel içerikli" romanları bu takma isimle yazarken, CIA casuslarına asıl kimlikleri anlaşılmasın diye kod adları verirken, Barış Manço "Nick The Chopper" diye aslında Oduncu Ali Dayı'yı anlatırken, Fehmi KORU (Taha KIVANÇ) müstear adı ile komplo teorilerini okurları ile paylaşırken hiç işin buralara kadar varacağını düşünüp, hesapladılar mı bilmem ama artık bir çoğumuzun müstear adları, internet ortamında kullandığı farklı NİCK'leri (kimlikleri) var. Hatta bazılarımızın işi abartıp, 3-5 nick sınırını çoktan geçtiğini, toplam internet kullanıcılarının bir kaç katı nick sayısına ulaştığımızı düşünüyorum. Dünyada herkes internet kullanmasa da dolaşımdaki nick sayısı dünya nüfusu kadar bir sayıya ulaşmış olsa gerek herhalde.

Nick kullanımı ve (anonymous) olmanın yan etkileri ise psikologların işlerini bir hayli arttıracağa benzer. Nick’lerini kendileri sananlar, nicklerinde modelledikleri insan haline gelenler, içlerinde yarattıkları karakterleri birkaç kez daha mayoz bölerek çoğaltanlar, yani (çakma kimliklerinin çakma altkimliklerini yaratanlar). Meydanı boş buldum, nickime birşey olmaz diyerek, sağa sola küfredip, içindeki öfkeyi ortalığa saçanlar. Aldananlar, aldatanlar, birbirilerine tuzak kuranlar, dinsel, cinsel tercihlerini abartarak değiştirenler. Kısaca sanal alemin uçsuz bucaksızlığında eğlence diye yola çıkıp, sonra kaybolup gidenler... "

Ya da yarattıkları kimlikle farklı bir çevre edinip, hayatta yakalayamadıkları ikinci bir şansa kavuşabilmeyi başaran, nickleri kendilerinden daha ünlü olan insanlar. Bazılarımız ben neysem nickim'de o'dur çizgisinde kalırken, bazılarımız o çizgiden çok uzaklaşıp, nickim neyse ben de o'yum absürtlüğüne kadar uzandık. Kimilerimiz nick'leri bir maske, kimilerimiz ise kendinin ifadesi, yansıması olarak tanımlamaya devam etti.

Nasıl bilgisayar'dan sonra dünyada hiç bir şey eskisi gibi olmamışsa, nasıl internetten sonra bilgisayar dünyası aynı kalmamışsa, nasıl google'dan sonra internet değişmişse, nasıl facebooktan sonra google+ olmak zorunda kalmışsa, The Nick hayatımıza girdikten sonra da biz bilgisayar kullanıcıları değiştik, eskisi gibi kal(a)madık. Kimimiz bunun verdiği rahatlıkla küstahlaştık, aptallaştık, şapşallaştık, saçma sapan şeyler yaptık. Kimimiz çok daha güzel ortamlar yakaladık, kendimizi ve yeteneklerimizi ifade etme şansı bulduk.

Kimimiz ise gerçek dünyadan iyice uzaklaşarak, hayal alemimizdeki (kendi yarattığımız) kalabalıklar içinde kayboluk gittik.
Çünkü, biz artık bir Nick’tik…

Çok okunan yazılar