Birkaç Blog Hikayesi

Buralar eskiden hep dutluktu. Sonra taze çiçeğe konan kelebekler gibi, gelenler bir üşüştüler ki; sorma gitsin.
Tabi her güzel şeyin sonu geldiği gibi, gidenler gitti, kalan sağlarla artık burada başbaşayız. Neler yazmışız, çizmişiz haydi birlikte okuyalım. Bakalım neler varmış...

tio yazar
en salakça işi sen yap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
en salakça işi sen yap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Fikrinizi abuk, elinizi çabuk tutun

9 yorum:

Devir öyle bir devir ki; fırsatçılık emeğin, abukluk da kalitenin yerini almış durumda.
Sıradanlığın ne kadar güzel olduğunun farkında değiliz hiçbirimiz. Mutlaka bir aykırılık prim topluyor günümüzde. Bu ülkemizde de yurt dışında da böyle malesef.

Artık herkes sahne kostümü seçen sanatçıların kompleksi ile davranmayı yeğliyor. Olmadık yerde vücudumuzla, saç, baş şeklimizle oynuyoruz. Kızlar, oyuncak bebek niyetine kendi vücutlarını deliyor, saçlarını boyuyor, kimyasallarla yıpratıyor. Kılık kıyafetin olabildiğince en abuğunu seçmeye çalışıyor. Erkekler de kızlardan farklı ya da aşağı kalır değil.

Tabi ki maksadım kimseyi eleştirmek değil, hele kılık kıyafetine karışmak hiç değil. Ancak affetsinler yine de, diline piercing yaptıran birini anlayamıyorum ya da ölüm üçgeni denen burun, dudak arasındaki bölgeye, daha aşağılarına hiç inmiyorum zaten. Çünkü ne kadar aksi söylense de dünyada bu yüzden ölen insanlar var. Aynı şekilde kirli sakal, burma bıyıktan nefret edip, malum bölgelerin kılıyla, tüyüyle, modeliyle, deseniyle övünenlere de rastlamak mümkün. Ne diyelim zevk meselesi...

Davranışlarımız, yazıp çizdiklerimiz de öyle. Bir zamanlar dahi dediğimiz müzisyenler, müzikleriyle değil, siyasi söylemleriyle, bu memlekette yaşanmaz deyip rating almaya çalışıyor. Ya da fırçası ile konuşması gereken ressamlarımız "ilk mastürbasyonumda şeyimi peçeteye silmiştim" onu da sergiledim diyerek gündemde kalmaya çabalıyor.

Şu, bir dakikalık da olsa ünlü olma hastalığımız öyle nüksetmiş durumda ki; Ajdar'ın bile çakması olmak için yarışıyor insanlar. Oysa Ajdar neydi, bir kimyacı mı, eczacı mı? İhtiyacı mı vardı şöhrete de çıktı maymunluk yaptı? Ama yetmiyor işte, abukluk yapıp, gerektiğinde bilinçli olarak aptalı oynayıp gündemde kalmak, iki dakikalık ünlü olmak derdinde insancıklarımız. Gerçi Ajdar gerçekten abuk galiba ya:))

Aslında benim aklım da şerre güzel çalışır. Olmadık yerde, bakarsanız olmadık abukluklar aklıma gelir, ancak çoğunu yapmam. Mesela, ben ünlü olmak isteyen bir bayan yazar ya da şair olsam, günlüğümü kanımla yazardım. Kanımla dediysem, siz anladınız ne demek istediğimi. Kitabın arka kapağına da promosyon olsun diye atmayıp biriktirdiğim pedlerimi koyardım. Hadi ya böyle bir kitap satılır mı demeyin, inanın satılır canım memleketimde. Yeter ki rezillik olsun.

Gündemde kalacak bir icat yapma becerisi olan bir mucit olsam, Adsl hattına takılıp çalıştırılabilen, uzaktan kumandalı, rotorlu bir vibratör icat ederdim. "Aşkım kameranı aç," diyerek başlayan sohbetlere eşlik eden, bu cihazın mucidini zengin yapmasa da ünlü yapacağı kesin.

Hayatın acı gerçeği bu. Gülyağı, Hacı miski de satsanız, içine yalan dolan katacaksınız mutlaka. Özel bir koku icat ettiniz, adı "Roma'da aşk, Paris'te sex ya da Çöl Rüzgârı" olabilir. O da artık pazarınızın arz talep durumuna kalmış.

Azıcık dini bilginiz varsa, mesela mevsimine göre TV'lere çıkıp "don daha kutsal çünkü kıçımızı örtüyor. Kurban yerine tavuk kessen de olur. Hatta marketten hazır tavuk alıp, kurban etsen de caizdir" diyebilirsiniz. Yeter ki fikrinizi abuk, elinizi çabuk tutun. Yoksa biri elini sizden daha çabuk tutup, ratinginizi kapan bir abukluk yapabilir.

Bu tip şaklabanlıkları görünce, aklıma hep kasaba panayırlarına gelen minik hayvanat bahçelerinin müşteri bulamayınca yaptıkları bir numara gelir. Bir kızı çıkarırlar meydana ve röportaj tadında yarım saate yakın üst üste sorarlar. "Sen içeride boğa yılanı ile sevişicen mi kızz?" Kız da "-Hee sevişicim" der ve biletler satılır. İçeride ise "Falına bakem abeyyyy" muhabbetinden başka birşey olmaz.( Evet, itiraf ediyorum ben de girdim bir kez, ama yılanı merak etmiştim falla:)

Oysa bize zor gelen şey nedir ki? Çalışıp, çabalamak emek sarf ederek zanaatı ya da sanatı ile bir yerlere gelmek çok mu kötü bir şey? Sıradanlık aslında zaten varolduğumuz bir hal. Yani, sıradan olmak, herhangi bir insan olmak; hem gerçeğimiz, hem de memnun olmamız gereken bir durum.

Kim altı parmaklı olmaktan mutlu olur mesela. Ancak bu bize yetmiyor. Alın terini akıtarak çalışmak, emeğiyle bir yerlere gelmek "zül" geliyor. Kısa yoldan köşeyi dönmek ya da meşhur olmak istiyoruz. Oysa tüm bu sıradanlık içinde sevdiğimiz ve sevildiğimiz insanlar için hep özel olduğumuzu bilmek bize yetmeli. Ama yetmiyor işte...

Açık olalım. Yetmiyor değil mi? Peki o zaman siz de yazın bakalım yaptığınız ya da "aman yapmayayım" deseniz de aklınızdan arada bir gelip, geçen abuklukları.

Örnek mi: Mesela Şeytan dürtüyor şimdi beni.
Bir FAL sitesi açsam ve şöyle bir duyuru yapsam: "Morkidini kanlı canlı, scannerden tara gönder, cinsel falına bakalım" İlişkinizde bir sorun mu var, sevgiliniz sizi aldatıyor mu? Evlenseniz çocuğunuz kız mı, olur erkek mi? Bu hafta şanslı pozisyonunuz hangisi? Koşun koşun morkid falı ile herşeyi öğrenin...

Töbe, töbe....



Devir öyle bir devir ki; fırsatçılık emeğin, abukluk da kalitenin yerini almış durumda.
Sıradanlığın ne kadar güzel olduğunun farkında değiliz hiçbirimiz. Mutlaka bir aykırılık prim topluyor günümüzde. Bu ülkemizde de yurt dışında da böyle malesef.

Artık herkes sahne kostümü seçen sanatçıların kompleksi ile davranmayı yeğliyor. Olmadık yerde vücudumuzla, saç, baş şeklimizle oynuyoruz. Kızlar, oyuncak bebek niyetine kendi vücutlarını deliyor, saçlarını boyuyor, kimyasallarla yıpratıyor. Kılık kıyafetin olabildiğince en abuğunu seçmeye çalışıyor. Erkekler de kızlardan farklı ya da aşağı kalır değil.

Tabi ki maksadım kimseyi eleştirmek değil, hele kılık kıyafetine karışmak hiç değil. Ancak affetsinler yine de, diline piercing yaptıran birini anlayamıyorum ya da ölüm üçgeni denen burun, dudak arasındaki bölgeye, daha aşağılarına hiç inmiyorum zaten. Çünkü ne kadar aksi söylense de dünyada bu yüzden ölen insanlar var. Aynı şekilde kirli sakal, burma bıyıktan nefret edip, malum bölgelerin kılıyla, tüyüyle, modeliyle, deseniyle övünenlere de rastlamak mümkün. Ne diyelim zevk meselesi...

Davranışlarımız, yazıp çizdiklerimiz de öyle. Bir zamanlar dahi dediğimiz müzisyenler, müzikleriyle değil, siyasi söylemleriyle, bu memlekette yaşanmaz deyip rating almaya çalışıyor. Ya da fırçası ile konuşması gereken ressamlarımız "ilk mastürbasyonumda şeyimi peçeteye silmiştim" onu da sergiledim diyerek gündemde kalmaya çabalıyor.

Şu, bir dakikalık da olsa ünlü olma hastalığımız öyle nüksetmiş durumda ki; Ajdar'ın bile çakması olmak için yarışıyor insanlar. Oysa Ajdar neydi, bir kimyacı mı, eczacı mı? İhtiyacı mı vardı şöhrete de çıktı maymunluk yaptı? Ama yetmiyor işte, abukluk yapıp, gerektiğinde bilinçli olarak aptalı oynayıp gündemde kalmak, iki dakikalık ünlü olmak derdinde insancıklarımız. Gerçi Ajdar gerçekten abuk galiba ya:))

Aslında benim aklım da şerre güzel çalışır. Olmadık yerde, bakarsanız olmadık abukluklar aklıma gelir, ancak çoğunu yapmam. Mesela, ben ünlü olmak isteyen bir bayan yazar ya da şair olsam, günlüğümü kanımla yazardım. Kanımla dediysem, siz anladınız ne demek istediğimi. Kitabın arka kapağına da promosyon olsun diye atmayıp biriktirdiğim pedlerimi koyardım. Hadi ya böyle bir kitap satılır mı demeyin, inanın satılır canım memleketimde. Yeter ki rezillik olsun.

Gündemde kalacak bir icat yapma becerisi olan bir mucit olsam, Adsl hattına takılıp çalıştırılabilen, uzaktan kumandalı, rotorlu bir vibratör icat ederdim. "Aşkım kameranı aç," diyerek başlayan sohbetlere eşlik eden, bu cihazın mucidini zengin yapmasa da ünlü yapacağı kesin.

Hayatın acı gerçeği bu. Gülyağı, Hacı miski de satsanız, içine yalan dolan katacaksınız mutlaka. Özel bir koku icat ettiniz, adı "Roma'da aşk, Paris'te sex ya da Çöl Rüzgârı" olabilir. O da artık pazarınızın arz talep durumuna kalmış.

Azıcık dini bilginiz varsa, mesela mevsimine göre TV'lere çıkıp "don daha kutsal çünkü kıçımızı örtüyor. Kurban yerine tavuk kessen de olur. Hatta marketten hazır tavuk alıp, kurban etsen de caizdir" diyebilirsiniz. Yeter ki fikrinizi abuk, elinizi çabuk tutun. Yoksa biri elini sizden daha çabuk tutup, ratinginizi kapan bir abukluk yapabilir.

Bu tip şaklabanlıkları görünce, aklıma hep kasaba panayırlarına gelen minik hayvanat bahçelerinin müşteri bulamayınca yaptıkları bir numara gelir. Bir kızı çıkarırlar meydana ve röportaj tadında yarım saate yakın üst üste sorarlar. "Sen içeride boğa yılanı ile sevişicen mi kızz?" Kız da "-Hee sevişicim" der ve biletler satılır. İçeride ise "Falına bakem abeyyyy" muhabbetinden başka birşey olmaz.( Evet, itiraf ediyorum ben de girdim bir kez, ama yılanı merak etmiştim falla:)

Oysa bize zor gelen şey nedir ki? Çalışıp, çabalamak emek sarf ederek zanaatı ya da sanatı ile bir yerlere gelmek çok mu kötü bir şey? Sıradanlık aslında zaten varolduğumuz bir hal. Yani, sıradan olmak, herhangi bir insan olmak; hem gerçeğimiz, hem de memnun olmamız gereken bir durum.

Kim altı parmaklı olmaktan mutlu olur mesela. Ancak bu bize yetmiyor. Alın terini akıtarak çalışmak, emeğiyle bir yerlere gelmek "zül" geliyor. Kısa yoldan köşeyi dönmek ya da meşhur olmak istiyoruz. Oysa tüm bu sıradanlık içinde sevdiğimiz ve sevildiğimiz insanlar için hep özel olduğumuzu bilmek bize yetmeli. Ama yetmiyor işte...

Açık olalım. Yetmiyor değil mi? Peki o zaman siz de yazın bakalım yaptığınız ya da "aman yapmayayım" deseniz de aklınızdan arada bir gelip, geçen abuklukları.

Örnek mi: Mesela Şeytan dürtüyor şimdi beni.
Bir FAL sitesi açsam ve şöyle bir duyuru yapsam: "Morkidini kanlı canlı, scannerden tara gönder, cinsel falına bakalım" İlişkinizde bir sorun mu var, sevgiliniz sizi aldatıyor mu? Evlenseniz çocuğunuz kız mı, olur erkek mi? Bu hafta şanslı pozisyonunuz hangisi? Koşun koşun morkid falı ile herşeyi öğrenin...

Töbe, töbe....


Çok okunan yazılar