Bugünkü şansınız :

Kadir kıymet gecesi

Hiç yorum yok:
Bu yaşıma geldiğimde ancak öğrendim ki, insan en büyük kazığı sevdiklerinden güvendiklerinden kıymet verdiklerinden yiyor.
Ya da onlardan yediği kazık fena koyuyor. Sert vuruyor, can yakıyor, öfke uyandırıyor.
İsyan ettiriyor...

Öte yandan bir Pollyanna hayalciliği ile bunlar hiç yaşanmamış olsa diyorsun.


Zaman geri gitse, yeniden bir şans versem diyorsun.
Oysa hiç bir şey değişmeyecek onu da biliyorsun.
Kendini kandırmak istiyorsun


Bu güzel gecede size de selam olsun, tüm sevip güvendiğim ama kazığını yediğim güzel dostlar, güzel insanlar. Geçmişten gelenler, mazide kalanlar.
Taze taze canımı yakanlar.

Allah herşeyi kalplerinize göre versin.
Sizi de seviyorum...
Bu yaşıma geldiğimde ancak öğrendim ki, insan en büyük kazığı sevdiklerinden güvendiklerinden kıymet verdiklerinden yiyor.
Ya da onlardan yediği kazık fena koyuyor. Sert vuruyor, can yakıyor, öfke uyandırıyor.
İsyan ettiriyor...

Öte yandan bir Pollyanna hayalciliği ile bunlar hiç yaşanmamış olsa diyorsun.


Zaman geri gitse, yeniden bir şans versem diyorsun.
Oysa hiç bir şey değişmeyecek onu da biliyorsun.
Kendini kandırmak istiyorsun


Bu güzel gecede size de selam olsun, tüm sevip güvendiğim ama kazığını yediğim güzel dostlar, güzel insanlar. Geçmişten gelenler, mazide kalanlar.
Taze taze canımı yakanlar.

Allah herşeyi kalplerinize göre versin.
Sizi de seviyorum...

Yükselen değerler ve kurumsal flört

Hiç yorum yok:
Alışmıştık, emekli subay ya da komiser amca taklidi yapanların Atatürk posterli takvim, saat ve ajandaları fahiş fiyatlarla bizlere itelemesine. Üstü kapalı söylemlerin ardında zihnimizi tırmalayan bir korku dağları bekliyordu çünkü.

Bir ara Maliye müfettişi oluyorlardı abiler, ablalar. Yani korkacağınız ne varsa onu kullanıyorlardı size karşı. Maliye bültenleri dergileri satmaya çalışıyorlardı.


Bu aralar ise yükselen trende uyup, Kuran mealleri, üniversitede okuyan kızlarımızın çıkardığı (sözde) dini dergileri  satmaya çalışıyorlar. Ayrıca (sözde) zihinsel engelli çocuklara yardım eden derneklere para toplamak da çok moda.

Cep telefonunuz ya da banka hesabınız "terör örgütü" tarafından kullanılmış geyiklerinden hiç bahsetmiyorum. Onlar zaten aşırı namussuzca eylemler.

Bu yükselen trende iş dünyası da yabancı duramazdı. Netice "para kokusu" herkes için cazipti. İşte şu kadar alışverişe Kıbrıs’a ya da Doğu bloğu ülkelerine gidebildiğiniz turlar ufaktan "Umre" seyahatlerine dönüverdi önce. Yap alışverişi kap sevabı sistemi devreye sokuldu ama sonra bu iş pek tutmadı sanırım. 

Tekrar eski modele dönüldü.  Her zaman geçer akçe olan eğlence ve uçkur, nafile ibadetin yerini kolayca dolduruverdi.


Ancak iş dünyası eskiden beri kullandığı çözümlerine yerine yenilerini eklemekte de  gecikmedi. Bayi toplantılarını deniz kenarlarında yapıp, gecelerine dansöz çıkarmak zaten klasikti. 


Yaz günlerinde, (işinde çabuk yükselmek isteyen satış temsilcilerinin) hafif dekolteleriyle müşteriyle birebir samimi diyaloglar kurmaları neredeyse kaçınılmazdı da; internet ve sosyal medya iyice işin cılkını çıkardı sanki.

Mesela, sizi telefonda arayan satış temsilciniz neden sesini (en az sevgiliniz kadar) tonlamalı kullanır? Yeni kampanyalardan bahsederken neden sesini eğip, büker yarı cilveli konuşur?

Yetmedi,  neden sizi kurumsal olmayan facebook arkadaş listesine eklemek için çırpınır durur?Yetmedi, neden cep telefonunuzu almadan bırakmaz.

Yetmedi size verdiği aslında kurumsal olması gereken cep telefonuna bağlı Whatsap profiline neden şuh bir fotoğrafla, aşk sevda sözleri içeren iletiler kondurur. Neden fiyat listesi gönderdiği maillere değişik “selfie” fotoğraflarını ekler? Sosyal medyada kurumsal kimlik böyle mi oluşturulur?

Neden bayi temsilcileriniz arada bir değişir. Bazı firmalarda her yeni temsilcinin size ürün satmak için neden "yarı asılmasına” göz yummak zorunda kalırsınız.


Durumdan çok mu şikâyetçiyim. Yooo eskiden olsa mal gibi "satışa" geldiğim olurdu, o yüzden her “öküz” gibi daha sonra kendime kızardım. Ancak artık kedinin gözü açıldı. Şimdi biraz dinliyor, arkasından kibarca teklifleri geri çeviriyorum.

Onlar böyle de, banka temsilcileri, size telefonda bir şeyler satmaya çalışan pazarlama elemanları farklı mı ? Müşteri veritabanlarını 3. Kişilere pazarlayan telefon operatörlerinin kulaklarını bir güzel çınlatalım. 


Geçenlerde, adımı teyit ettikten sonra aşırı samimi bir moda "size reddedemeyeceğiniz bir teklifimiz var"diyerek satışa geçen bir bayan elemana "teşekkür"edip lafı uzatmadan geri çevirdim. Telefonun diğer ucundaki "bağyan" bu işe çok bozulmuş olmalı ki, sinirle:


- "Beyefendi ne teklif edeceğimi bile, dinlemeden niye telefonu kapatmaya kalkıyorsunuz" diye beni bir güzel fırçalamaz mı?

Benim de tepem attı.  “Bana reddedemeyeceğim nasıl bir teklifte bulunabilirsiniz hanımefendi?” deyip teli kapattım. 
Nasıl anladıysa, anladı artık.
Alışmıştık, emekli subay ya da komiser amca taklidi yapanların Atatürk posterli takvim, saat ve ajandaları fahiş fiyatlarla bizlere itelemesine. Üstü kapalı söylemlerin ardında zihnimizi tırmalayan bir korku dağları bekliyordu çünkü.

Bir ara Maliye müfettişi oluyorlardı abiler, ablalar. Yani korkacağınız ne varsa onu kullanıyorlardı size karşı. Maliye bültenleri dergileri satmaya çalışıyorlardı.


Bu aralar ise yükselen trende uyup, Kuran mealleri, üniversitede okuyan kızlarımızın çıkardığı (sözde) dini dergileri  satmaya çalışıyorlar. Ayrıca (sözde) zihinsel engelli çocuklara yardım eden derneklere para toplamak da çok moda.

Cep telefonunuz ya da banka hesabınız "terör örgütü" tarafından kullanılmış geyiklerinden hiç bahsetmiyorum. Onlar zaten aşırı namussuzca eylemler.

Bu yükselen trende iş dünyası da yabancı duramazdı. Netice "para kokusu" herkes için cazipti. İşte şu kadar alışverişe Kıbrıs’a ya da Doğu bloğu ülkelerine gidebildiğiniz turlar ufaktan "Umre" seyahatlerine dönüverdi önce. Yap alışverişi kap sevabı sistemi devreye sokuldu ama sonra bu iş pek tutmadı sanırım. 

Tekrar eski modele dönüldü.  Her zaman geçer akçe olan eğlence ve uçkur, nafile ibadetin yerini kolayca dolduruverdi.


Ancak iş dünyası eskiden beri kullandığı çözümlerine yerine yenilerini eklemekte de  gecikmedi. Bayi toplantılarını deniz kenarlarında yapıp, gecelerine dansöz çıkarmak zaten klasikti. 


Yaz günlerinde, (işinde çabuk yükselmek isteyen satış temsilcilerinin) hafif dekolteleriyle müşteriyle birebir samimi diyaloglar kurmaları neredeyse kaçınılmazdı da; internet ve sosyal medya iyice işin cılkını çıkardı sanki.

Mesela, sizi telefonda arayan satış temsilciniz neden sesini (en az sevgiliniz kadar) tonlamalı kullanır? Yeni kampanyalardan bahsederken neden sesini eğip, büker yarı cilveli konuşur?

Yetmedi,  neden sizi kurumsal olmayan facebook arkadaş listesine eklemek için çırpınır durur?Yetmedi, neden cep telefonunuzu almadan bırakmaz.

Yetmedi size verdiği aslında kurumsal olması gereken cep telefonuna bağlı Whatsap profiline neden şuh bir fotoğrafla, aşk sevda sözleri içeren iletiler kondurur. Neden fiyat listesi gönderdiği maillere değişik “selfie” fotoğraflarını ekler? Sosyal medyada kurumsal kimlik böyle mi oluşturulur?

Neden bayi temsilcileriniz arada bir değişir. Bazı firmalarda her yeni temsilcinin size ürün satmak için neden "yarı asılmasına” göz yummak zorunda kalırsınız.


Durumdan çok mu şikâyetçiyim. Yooo eskiden olsa mal gibi "satışa" geldiğim olurdu, o yüzden her “öküz” gibi daha sonra kendime kızardım. Ancak artık kedinin gözü açıldı. Şimdi biraz dinliyor, arkasından kibarca teklifleri geri çeviriyorum.

Onlar böyle de, banka temsilcileri, size telefonda bir şeyler satmaya çalışan pazarlama elemanları farklı mı ? Müşteri veritabanlarını 3. Kişilere pazarlayan telefon operatörlerinin kulaklarını bir güzel çınlatalım. 


Geçenlerde, adımı teyit ettikten sonra aşırı samimi bir moda "size reddedemeyeceğiniz bir teklifimiz var"diyerek satışa geçen bir bayan elemana "teşekkür"edip lafı uzatmadan geri çevirdim. Telefonun diğer ucundaki "bağyan" bu işe çok bozulmuş olmalı ki, sinirle:


- "Beyefendi ne teklif edeceğimi bile, dinlemeden niye telefonu kapatmaya kalkıyorsunuz" diye beni bir güzel fırçalamaz mı?

Benim de tepem attı.  “Bana reddedemeyeceğim nasıl bir teklifte bulunabilirsiniz hanımefendi?” deyip teli kapattım. 
Nasıl anladıysa, anladı artık.

Aleme değil, kendine ayar vermeli insan

Hiç yorum yok:

Camı aç denilince kamera açtığımız günlerdeyiz hala.
Oysa Şubat tam bahar havası yaptı. Zamanlama manidar anlayacağınız.
Bir don bir kırağı, elmalar martta hapı yuttu yutacak...
(deyimin orjinali için bakınız argo sözlük)

Üstümüze sinmiş gündem ve osuruk kokusu yüzünden odaları bir bir havalandırıp, temiz havayı ciğerlerimize çekmeye muhtacız.
Ancak bu muhtaç olduğumuz kudret büyük şehirlerde pek bulunmuyor. Bulabildiğimiz parkları da siyasi malzeme aracı yaptılar. Adam gibi girip çıkamıyoruz.



Katty Perry'li rüyaların içine kabus gibi dalan ak sakalsız hoca efendiler ve bir türlü mazlumiyetini, mağduriyetini gideremediğimiz iktidarın çift kale maç yaptığı şu günleri atlatıp hayırlısı ile seçimleri de bir yapsak rahata ereceğiz inşallah... Herkeşler muradına erecek.

Aslında hepimizin aforizma yumurtlama adına 140 karekterle cenk ettiği ortamları terkedip yine blog dünyasına dönmemiz gerekiyor.
Çünkü her ne kadar aksi iddia edilse de micro blogging ortamları tamamen gündemde kalmaya ya da gündem oluşturmaya yönelik, su üstüne yazı yazma ibadethaneleri gibi yerler. Ya da fan kulüpleri...

Bıktım yani, sözün özü. Buralar hani eskiden hep dutluktu ya. Sonra kopup gitti insanlar önce facebook'a arkasından da twitter'a.
Meydan muharebelerini sanal ortamdan reel ortama da taşıdılar. Bir sürü üzüntü, sıkıntı kavga gürültü mal ve en önemlisi, can kayıpları yaşandı.

Hep söylerim, bu gençlere anlatmak değil onları anlamak lazım diye. Sen iktidar olarak ne yaparsan yap, onbeş yıldır seni görüp senle büyümüş çocuklara geçmişin daha "tu kaka" olduğunu anlatamazsın.

Anlatsan da anlamazlar, dinlemezler. Onlar bugüne ve kendi sıkıntılarına çözüm isterler. O sıkıntılar bazen internette gönlünce erotik içerik izleyememek bile olsa... (asıl dert karikatürdeki oysa)

Aha yine güllik gülistanlık bir yazıdan elimizde olmadan siyasete bulaştık. Hemen çıkalım bu sulardan.

Uzun süreli bir ayrılıktan sonra bendeniz yeniden blog yazmaya karar verdim. hiç boş bırakmayıp arada sırada döktürdüğüm twitter kesmedi aksine kasdı açıkçası...


Blog yazmak bir hatıra defteri tutmaya benziyor. Bir kumbaraya para atmaya. Bir şeyler biriktirebiliyorsunuz. Diğer ortamlar gibi gelip geçici değil. Daha elle tutulur şeyler saçmalayabiliyorsunuz en azından.

Aforizma yumurtlayıp alemi düzeltmek yerine, blog yazarak kendinizi düzeltmeyi deneyebiliyorsunuz 
(biliyorum ermez ama en azından deniyorsunuz )



O zaman üstümüzdeki uyuşukluğu atıp, gözümüzün çapağını, burnumuzun sümüğünü silip yeniden yazmaya koyulalım bakalım.

Haydi bakalım...

TiO






Camı aç denilince kamera açtığımız günlerdeyiz hala.
Oysa Şubat tam bahar havası yaptı. Zamanlama manidar anlayacağınız.
Bir don bir kırağı, elmalar martta hapı yuttu yutacak...
(deyimin orjinali için bakınız argo sözlük)

Üstümüze sinmiş gündem ve osuruk kokusu yüzünden odaları bir bir havalandırıp, temiz havayı ciğerlerimize çekmeye muhtacız.
Ancak bu muhtaç olduğumuz kudret büyük şehirlerde pek bulunmuyor. Bulabildiğimiz parkları da siyasi malzeme aracı yaptılar. Adam gibi girip çıkamıyoruz.



Katty Perry'li rüyaların içine kabus gibi dalan ak sakalsız hoca efendiler ve bir türlü mazlumiyetini, mağduriyetini gideremediğimiz iktidarın çift kale maç yaptığı şu günleri atlatıp hayırlısı ile seçimleri de bir yapsak rahata ereceğiz inşallah... Herkeşler muradına erecek.

Aslında hepimizin aforizma yumurtlama adına 140 karekterle cenk ettiği ortamları terkedip yine blog dünyasına dönmemiz gerekiyor.
Çünkü her ne kadar aksi iddia edilse de micro blogging ortamları tamamen gündemde kalmaya ya da gündem oluşturmaya yönelik, su üstüne yazı yazma ibadethaneleri gibi yerler. Ya da fan kulüpleri...

Bıktım yani, sözün özü. Buralar hani eskiden hep dutluktu ya. Sonra kopup gitti insanlar önce facebook'a arkasından da twitter'a.
Meydan muharebelerini sanal ortamdan reel ortama da taşıdılar. Bir sürü üzüntü, sıkıntı kavga gürültü mal ve en önemlisi, can kayıpları yaşandı.

Hep söylerim, bu gençlere anlatmak değil onları anlamak lazım diye. Sen iktidar olarak ne yaparsan yap, onbeş yıldır seni görüp senle büyümüş çocuklara geçmişin daha "tu kaka" olduğunu anlatamazsın.

Anlatsan da anlamazlar, dinlemezler. Onlar bugüne ve kendi sıkıntılarına çözüm isterler. O sıkıntılar bazen internette gönlünce erotik içerik izleyememek bile olsa... (asıl dert karikatürdeki oysa)

Aha yine güllik gülistanlık bir yazıdan elimizde olmadan siyasete bulaştık. Hemen çıkalım bu sulardan.

Uzun süreli bir ayrılıktan sonra bendeniz yeniden blog yazmaya karar verdim. hiç boş bırakmayıp arada sırada döktürdüğüm twitter kesmedi aksine kasdı açıkçası...


Blog yazmak bir hatıra defteri tutmaya benziyor. Bir kumbaraya para atmaya. Bir şeyler biriktirebiliyorsunuz. Diğer ortamlar gibi gelip geçici değil. Daha elle tutulur şeyler saçmalayabiliyorsunuz en azından.

Aforizma yumurtlayıp alemi düzeltmek yerine, blog yazarak kendinizi düzeltmeyi deneyebiliyorsunuz 
(biliyorum ermez ama en azından deniyorsunuz )



O zaman üstümüzdeki uyuşukluğu atıp, gözümüzün çapağını, burnumuzun sümüğünü silip yeniden yazmaya koyulalım bakalım.

Haydi bakalım...

TiO