Bugünkü şansınız :

  • bağımlılık
    10/02/2011 - 0 Yorum
    tarih boyunca insanın en büyük afyonu kendisi olmuştur ya da ötekisi. yani madde bağımlılıklarından belki de en kötüsü insana olan bağımlılıktır. neydi insan, sosyal bir canlıydı. yani ötekiler olmadan yaşayamazdı. buna rağmen bu ötekine olan ihtiyaç azıcık klanlaştığımızda diğer ötekileri yoketmeye dönüşebiliyordu kolayca. yani yakın ötekiler biz oluyor, uzak ötekileri yoketmenin derdine düşüyorduk. çünkü uzaktakiler in bizim kurallarımıza uymamak gibi bir lüksleri vardı. bu kabul edilemezdi. işte bu bağımlılık örfü ve gelenekleri oluşturuyordu. artık davranışlarımızı…

yeterince sertleşememe sorunumuz üzerine







Erkeklerin hepsinin maço olmadığı ama öyle olsa kadınların bundan pek de şikayetçi olmayacağı bir dünyada yaşıyoruz sanki. biraz naif yumuşak erkekle - gay'lik arasında ince çizgi daha bir mikro düzeye inmiş durumda . azıcık beyfendilik, birazcık centilmenlikle hanım evladı olarak suçlanmak arasındaki mesafe çok yakın..

bizzat biz erkekleri maço düşüncelerimiz yüzünden yargılayan bazı medyatik bayan blog yazarları bile yumuşaklığımızla alay ediyorlar.
kendimizi boş sözlerle avutmayalım beyler. bizim devrimiz geçti...


karizma = maçoluk, romantiklik = yumuşaklık olarak algılanıyor artık. acilen ya bizim sevdiklerimize karşı yeterince kabalaşıp, sertleşememe sorununa bir çözüm bulmamız, ya da kadınların algılarında bir değişiklik için dua edip beklememiz gerek.
belki kız evladı olmadığı için analarımız tarafından "oğlum kız gibi olsun" diyerek yetiştirildiğimizden, belki türkan şoray, hülya koçyiğit filmleri ile büyüdüğümüzden olsa gerek burnumuz sümüklü, gözümüz yaşlı, yumuşak erkekimsigiller kategorisinde anılıyor artık adımız.


sevdiklerimize karşı şeyimizin boyutu ile değil boynumuzun kıldan ince olması ile de alay ediliyor artık. "kim demiş uysal koyunum" mısraının bizimle bir alakası yok, biz resmen uysal koyun bile değil kuzuyuz. biliyorum ki eX aşklarınız hepinizi benimkiler gibi kuzum diye severdi... boynunuzu büker, ana kucağına sokulur gibi sokulup , yumulurdunuz sevdiğiniz kadınların memelerine...

belki de onlar sizinle hiç tatmadıkları analık duygularını da tatmin ederlerdi çoğu zaman. ama artık bizim devrimiz geçti... bu satıları okuyup, freud'a gönderme yapmadan duramayan insanların coğrafyasında atıyor kalpleriniz. uyanın...



Sizi sözde çok seven kadınlarınız tarafından önce sevilir, sevişilir, sonra terkedilirdiniz, horlanırdınız. sevdiklerinize ince gelen, naif yönlerinizle alay edilirdi bizzat sevdikleriniz tarafından. ağzınız dolu dolu küfretmeyi beceremiyor diye, dilinizin tatmin edemediği bazı kadınların orgazm problemleri yüzünden kendinizi üzmenize gerek yok.

siz yine tatlı dilli, güler yüzlü olmaya devam edin. hayatın her yönünde bu tadı hakeden sevdiklerinizi tatlı dilinizden, güler yüzünüzden mahrum etmeyin...



bir gün, şu yaşadığımız gaz verip libidosu azdırılmış naylon kızlar devri bitecek, o gün, hoyrat erkeklerle susamış azgın kızlar yerine, sizi anaç kollarına alacak şefkatli kadınların günü olacak...
yastığına bir gül bırakmadan başucundan ayrılmayacağınız, üşür diye gece yarısı uyanıp üstünü örttüğünüz kadınlarınız, şimdiki "bu ne lan hangimiz karıyız?" sözlerinin yerine "hayallerimin erkeği" diyerek kıymetinizi bilecek...


sevişmenin seks değil, aşkla tanımlandığı günler yeniden gelecek... merak etmeyin. O güne kadar sevdiklerinize karşı yumuşak başlı olup, bir türlü sertleşememek gibi sorunlarınızı kafaya pek takmadan, umutla yaşamaya devam edin...


halâ sevdiğiniz kızlar için, şiirler yazın, halâ geceyarıları aşklarınız için ağlamayı bilin. halâ, uykusuz gecelerde yıldızlardan fal tutun, şehrin serseri ışıklarının kalabalığına inat...
halâ mecnunun ve leylânın sizin kitabınızda yaşanan tüm kitapsızlıklardan öte farklı bir yeri olsun...

T.İ.O
Bu yazıyı paylaş: :

0 yorum:

Yorum Gönder

Buraya yorum yazabilirsiniz. Niye yazmıyorsunuz?

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

  • Merhaba canım, beni hatırladın mı?
    19/07/2015 - 0 Yorum
    Hatırlamak için unutmak gerekir. Oysa ben seni hiç unutmadım ki. Ya da hiç unutmama fırsat vermedin ki. Ne zaman nerden geldiğini bilmediğim bir şekilde hayatıma girdiğin günden beri, seni kendimden uzaklaştırmak için her çabam boşa çıktı. Nerden yol buldun ne yaptın bilmem ama bir şekilde geldin bana ulaştın. Rahatsız olduğumu durumdan memnun olmadığımı defalarca söyledim sana. Bunu çeşitli şekillerde belirttim. Engelledim kimi zaman, kimi zaman silmekten bıktım usandım ama sen ısrarla gelmeye devam ettin. Bazen telefondan, bazen maillerden, bazen blog yorumlarından…
  • Şeyhim, pirim, efendim!
    13/08/2010 - 0 Yorum
    Ramazan geldi. İbram abiniz blog yazısı yazmasa olmaz dedim ve kalemi elime alıverdim. Ağır ol molla desinler derler ya. Mollalık artık eskisi kadar ağır bir meslek değil ne yazık ki. Hani böyle benim gibi saçına sakalına bakıp da efendi sandığınız adamlar KALKANCI çıktıkları günden beri de bu işler düzelmiyor. Mevla'nın güzel kullarını tenzih ederim de hala bu işler rating yapıyor, halk nazarında yer buluyor ya ona yanarım. Söylemekte fayda var "Efendiler Türkiye cumhuriyeti, şeyhler mollalar mekânı değildir" diyen M.Kemal boşuna dememiş sanırım. Gerçi paşa, bey vs gibi…
  • Aşure'den aşure'ye sınıfsal fark mı var?
    04/04/2010 - 0 Yorum
    aşure mevsimiymiş. ablam da pişirmiş ama, o ne ki öyle. içinde bir ben eksiğim. dedim ki; ne iş burda benden başka herkes var. cahil çocuk dedi aşura'nın manası o zaten. anlattıklarına aklım yatmasına yattı, güzel de bir tatlı olmuş ama sormadan da duramadım. elde ne varsa demişler, bana göre hava hoş da siz maşallah işi kuruyemişçide ne varsa ya döndürmüşsünüz.