Birkaç Blog Hikayesi

Buralar eskiden hep dutluktu. Sonra taze çiçeğe konan kelebekler gibi, gelenler bir üşüştüler ki; sorma gitsin.
Tabi her güzel şeyin sonu geldiği gibi, gidenler gitti, kalan sağlarla artık burada başbaşayız. Neler yazmışız, çizmişiz haydi birlikte okuyalım. Bakalım neler varmış...

tio yazar

Bugünkü şansınız :

aşk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aşk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çok şeker insanlar

Hiç yorum yok:
Canan KARATAY ablanın da dediği gibi şeker en sinsi uyuşturuculardan biridir. Çocuk yaşta sana lolipop alayım mı diyen amcaların şerrine uğramasak da, bahçeye topumuz kaçmasa bile komşu bakkal amca sayesinde tanışırız onunla. Ya da yaşadığımız ilk akraba ziyaretinde “ağlamasın çocuk” diye meme yerine ağzımıza tutuşturulan bir çikolata ile öğreniriz.

Ancak yıllar geçer şeker sinsice bizi kendine alıştırır. Onu yemediğimiz zamanlarda huysuzlaşırız. Anne babalar elimize tutuşturdukları üç beş kuruşla bizim mızmız ve yaramaz halimizden kurtulmak için bakkala yönlendirirler. Sonrası gelsin çikolatalar, şekerlemeler.

Şekerle hastalık olarak tanışmadıysak, ilk zararını diş çürüklerinde görürüz. Bir gece ansızın zonklamaya başlayan çürük dişler, bize ilk şeker acısını tattırır. Ama biz şekere değil çürük dişe bahane buluruz. Ağrı dayanılmaz olduğunda bünyeden çektirir atarız.

Hayat ilahi kurallar gereği bazen bize ikinci şans verir ve süt dişlerinin yerini diğerleri alır. Ancak şeker için yeni hedef bellidir. Yeni dişler. Bu arada yaş ilerler şeker kilo olarak bünyede birikmeye başlar. Sonrasında biz yetişkin olduğumuzda yakılamayan kaloriler ve Türk kası olarak biriken göbek hep şekerin armağanıdır bünyeye.

Sonrasında pre diyabet ve diyabete varan, kalp hastalıklarına kadar uzanan sağlık sorunlarını ve hayatınızı tehdit eden şeker bağımlılığı...

İşte şeker gibi insanlar da böyle alışkanlık yapar bünyede. Daha bebekken bize yaptıkları agucuk, gugu cuk komik şakalar, arkasından mıncırmalar okşamalar. Abartılmış sevgi gösterileri, sarılmalar kucaklamalar içi içine sığmaz gülücük ifadeleri; tıpkı şekerin dişlerimizin minesini çatlattığı gibi ruhumuzun savunma kalkanlarını bir bir geçerek içimizi yavaş yavaş çürütmeye başlar.

Siz şeker gibi insanlardan beslenirken, onlar da sizden beslenerek doyuma ulaşırlar. Bir müddet sonra o şeker gibi insanlara bağımlı hale gelirsiniz. İşte o zaman diş ağrısına benzeyen bir kalp ağrısı ile karşılaşırsınız. Acı gerçek ta kalbinizin derinlerine kadar işleyerek canınızı yakar. Şeker gibi insanlar, tıpkı şeker gibi yeni çocuklar, yeni bünyeler, yeni kalpler bulmuş ve onları kendilerine bağlamakla meşguldürler.

Sözün özü: Çok şekerden az uzak durun şekerim.

Canan KARATAY ablanın da dediği gibi şeker en sinsi uyuşturuculardan biridir. Çocuk yaşta sana lolipop alayım mı diyen amcaların şerrine uğramasak da, bahçeye topumuz kaçmasa bile komşu bakkal amca sayesinde tanışırız onunla. Ya da yaşadığımız ilk akraba ziyaretinde “ağlamasın çocuk” diye meme yerine ağzımıza tutuşturulan bir çikolata ile öğreniriz.

Ancak yıllar geçer şeker sinsice bizi kendine alıştırır. Onu yemediğimiz zamanlarda huysuzlaşırız. Anne babalar elimize tutuşturdukları üç beş kuruşla bizim mızmız ve yaramaz halimizden kurtulmak için bakkala yönlendirirler. Sonrası gelsin çikolatalar, şekerlemeler.

Şekerle hastalık olarak tanışmadıysak, ilk zararını diş çürüklerinde görürüz. Bir gece ansızın zonklamaya başlayan çürük dişler, bize ilk şeker acısını tattırır. Ama biz şekere değil çürük dişe bahane buluruz. Ağrı dayanılmaz olduğunda bünyeden çektirir atarız.

Hayat ilahi kurallar gereği bazen bize ikinci şans verir ve süt dişlerinin yerini diğerleri alır. Ancak şeker için yeni hedef bellidir. Yeni dişler. Bu arada yaş ilerler şeker kilo olarak bünyede birikmeye başlar. Sonrasında biz yetişkin olduğumuzda yakılamayan kaloriler ve Türk kası olarak biriken göbek hep şekerin armağanıdır bünyeye.

Sonrasında pre diyabet ve diyabete varan, kalp hastalıklarına kadar uzanan sağlık sorunlarını ve hayatınızı tehdit eden şeker bağımlılığı...

İşte şeker gibi insanlar da böyle alışkanlık yapar bünyede. Daha bebekken bize yaptıkları agucuk, gugu cuk komik şakalar, arkasından mıncırmalar okşamalar. Abartılmış sevgi gösterileri, sarılmalar kucaklamalar içi içine sığmaz gülücük ifadeleri; tıpkı şekerin dişlerimizin minesini çatlattığı gibi ruhumuzun savunma kalkanlarını bir bir geçerek içimizi yavaş yavaş çürütmeye başlar.

Siz şeker gibi insanlardan beslenirken, onlar da sizden beslenerek doyuma ulaşırlar. Bir müddet sonra o şeker gibi insanlara bağımlı hale gelirsiniz. İşte o zaman diş ağrısına benzeyen bir kalp ağrısı ile karşılaşırsınız. Acı gerçek ta kalbinizin derinlerine kadar işleyerek canınızı yakar. Şeker gibi insanlar, tıpkı şeker gibi yeni çocuklar, yeni bünyeler, yeni kalpler bulmuş ve onları kendilerine bağlamakla meşguldürler.

Sözün özü: Çok şekerden az uzak durun şekerim.

Evcilik Oyunu (MiM - Anket)

Hiç yorum yok:
Mim rüzgarı çoktan bitmiş olsa da, blog dünyasındaki durgunluğun aşılmasında olumlu katkısı olabilir diyerek, bence ilginç bir MiM daha yazdım.

Aslında bu bir test : "Evcilik Oyunu". Bu testi, eşiniz, hayat arkadaşınız, sevgiliniz, erkek ya da kız arkadaşınızla birlikte deneyebilirsiniz.

Sorulardan önce kurallar kısaca şöyle.

(Önce test sorularının bir yazıcı çıktısını alıp, cevapları elle doldurunuz).
 
1- Testteki sorulara içtenlikle cevap vermeniz gerekiyor.

2- Testi bitirdikten sonra aynısını "Bence (eşim, sevgilim) bu sorulara şöyle cevap vermiştir diyerek ikinci kez cevaplayınız.

3- Sonra bu teste verdiğiniz cevapları yazdığınız kağıdı katlayıp bir zarfın içine koyunuz ve ağzını yapıştırınız ve cevaplarınızı değiştirmek için asla açmayınız.
4- Bir gün sonra, zarfı açmadan (eşinize, sevgilinize) verin. O da kendi cevaplarını size versin.

5- Cevapları okuyunca lütfen kavga etmeyiniz:))
 
Olayın MİM kısmı ise testi çözen herkes, testi çözdükten sonraki gelişmeleri blogunda paylaşsın.

Hadi Bakalım.
 
The İbrahim ORTAÇ (T.i.O)




LÜTFEN BU SORULARI Samimiyetle CEVAPLAYINIZ?
 
Eşiniz hakkında şikayetleriniz nelerdir?
 
Kendiniz hakkında nelerden şikayetçisiniz?
 
Varsa ailevi sorunlarınız sizce nasıl çözülür?
 
Hayatta en çok yapmak isteğiniz şeyler nelerdir?
 
Fırsat olsa eşinizle birlikte neler yapmak isterdiniz?
 
Şu an hangi haberi alsanız çok sevinirdiniz?
 
Sizi en çok rahatsız eden kaygı ve korkular nelerdir?
 
Elinizde sihirli bir değnek olsa neleri değiştirirdiniz?
 
Sadece 1 tek soru sorabilecek olsanız eşinize ne sorardınız?
 
Ona olan duygularınızı nasıl ifade edersiniz?
(sevgi-aşk-nefret-hiçbiri)
 
Eşinize öfkelenince yapmayı düşündüğünüz en kötü şey nedir?
 
Sinirli ve üzgün olduğunuz zamanlarda nasıl sakinleşirsiniz?
 
Yalnızlığı mı, yoksa kalabalık ortamları mı seversiniz?
 
Eşinizle yaptığınız sizi mutlu eden en son şey nedir?
 
En çok sevdiğiniz, üç kişiyi (arkadaş, aile) yazar mısınız?
 
Sizi en iyi tanıdığını düşündüğünüz üç kişiyi yazar mısınız?
 
Nefret ettiğiniz üç kişiyi ya da insan tipini yazar mısınız.
 

SİZCE EŞİNİZ YUKARIDAKİ SORULARA NASIL CEVAP VERMİŞTİR?
LÜTFEN AYNI SORULARI ONA GÖRE DE CEVAPLAYINIZ.

 
Mim rüzgarı çoktan bitmiş olsa da, blog dünyasındaki durgunluğun aşılmasında olumlu katkısı olabilir diyerek, bence ilginç bir MiM daha yazdım.

Aslında bu bir test : "Evcilik Oyunu". Bu testi, eşiniz, hayat arkadaşınız, sevgiliniz, erkek ya da kız arkadaşınızla birlikte deneyebilirsiniz.

Sorulardan önce kurallar kısaca şöyle.

(Önce test sorularının bir yazıcı çıktısını alıp, cevapları elle doldurunuz).
 
1- Testteki sorulara içtenlikle cevap vermeniz gerekiyor.

2- Testi bitirdikten sonra aynısını "Bence (eşim, sevgilim) bu sorulara şöyle cevap vermiştir diyerek ikinci kez cevaplayınız.

3- Sonra bu teste verdiğiniz cevapları yazdığınız kağıdı katlayıp bir zarfın içine koyunuz ve ağzını yapıştırınız ve cevaplarınızı değiştirmek için asla açmayınız.
4- Bir gün sonra, zarfı açmadan (eşinize, sevgilinize) verin. O da kendi cevaplarını size versin.

5- Cevapları okuyunca lütfen kavga etmeyiniz:))
 
Olayın MİM kısmı ise testi çözen herkes, testi çözdükten sonraki gelişmeleri blogunda paylaşsın.

Hadi Bakalım.
 
The İbrahim ORTAÇ (T.i.O)




LÜTFEN BU SORULARI Samimiyetle CEVAPLAYINIZ?
 
Eşiniz hakkında şikayetleriniz nelerdir?
 
Kendiniz hakkında nelerden şikayetçisiniz?
 
Varsa ailevi sorunlarınız sizce nasıl çözülür?
 
Hayatta en çok yapmak isteğiniz şeyler nelerdir?
 
Fırsat olsa eşinizle birlikte neler yapmak isterdiniz?
 
Şu an hangi haberi alsanız çok sevinirdiniz?
 
Sizi en çok rahatsız eden kaygı ve korkular nelerdir?
 
Elinizde sihirli bir değnek olsa neleri değiştirirdiniz?
 
Sadece 1 tek soru sorabilecek olsanız eşinize ne sorardınız?
 
Ona olan duygularınızı nasıl ifade edersiniz?
(sevgi-aşk-nefret-hiçbiri)
 
Eşinize öfkelenince yapmayı düşündüğünüz en kötü şey nedir?
 
Sinirli ve üzgün olduğunuz zamanlarda nasıl sakinleşirsiniz?
 
Yalnızlığı mı, yoksa kalabalık ortamları mı seversiniz?
 
Eşinizle yaptığınız sizi mutlu eden en son şey nedir?
 
En çok sevdiğiniz, üç kişiyi (arkadaş, aile) yazar mısınız?
 
Sizi en iyi tanıdığını düşündüğünüz üç kişiyi yazar mısınız?
 
Nefret ettiğiniz üç kişiyi ya da insan tipini yazar mısınız.
 

SİZCE EŞİNİZ YUKARIDAKİ SORULARA NASIL CEVAP VERMİŞTİR?
LÜTFEN AYNI SORULARI ONA GÖRE DE CEVAPLAYINIZ.

 

Erken geldiğim için, özür dilerim sevgilim

11 yorum:

Affedin
kızlar bu benim kusurum. Anlamadığım şeyler var. Zaman çabuk geçmiş. Ancak ucundan yakalamışız blog alemini. Uyum zorluğu yaşıyorum. Bakıyorum da bloglarda Alman'a verdim, Yunanla işi pişirdim türü yazılar var. Ayıplamıyorum. Gönül konacağı yeri kendi seçer, biliyorum. Bunları bizim kızlar mı yazıyor? Oh my god! diyorum.

Ee. benim gibi aklı evvel zamanda kalanlar bu şoku atlatamıyor haliyle. Biz ki "helga OH! dedi" ve Hans evlenmek için kamışı kestirip müslüman oldu" haberleri ile büyümüş bir ırkın ahfadıyız. Bize değen bi yer yok ama neden kendimi tuhaf hissediyorum bunları okurken bilemedim.. Kimseyi kabuklu/kabuksuz çerez tercihlerinden ötürü suçlayamam. Kendimi anlamaya çalışıyorum...

Yine kabak tadı da verecek ama bu Libido tavan olaylarında da aynı hislerdeyim. Biz hep başım ağrıyor, bugün olmaz yarın gel! e alışmışız. Hayatın anlamını "düşünen adam heykelinden önce, gripin kaşesinde ızdırap çeken kızdan" öğrenmişiz. Ahir ömrümüzün son demlerinde noldu da kızlar şeysinde çay pişircek kadar kızıştılar, yoksa bir libido makarasıdır gidiyo mu anlamıyom? Bir de bayrak direğine flama çekip, 9 erkek oldu 10 erkek oldu demek eski moda bir gelenek değil miydi yahu, ne zaman hortladı?

Son röpörtajımdan az sonra süper maryo kılıklı postacının inbox'uma yığınla getirdiği "İbram donun ne renk lan merak ediyom, boxer mi giyiyon yoksa hala slip, beyaz çorap mı takılıyon? Kafan kel mi, elin beline geliyo mu? tarzı soruları cevaplamıyorum haberiniz olsun" diycem de. Bir kişi bile sorsa ya be.

Demek ki sorulacak adam var, sorulmayacak adam var. Ben iyi ki sorulacak adamlar kısmına girmiyorum. Sık değiştirdiğimden her sorulduğunda cevap vermek için bakmam lazım. Oysa Tarkan'ı bile bi çiş meşhur etti, biz hala karizmayı efendilikte arıyoruz efendiler.

Bazı bloglarda yorum yaparken karşımıza çıkan kelime doğrulama olayını blogger nası beceriyorsa baze sövüyo gibi seçtiği kelimeleri doğrulatıyor. Ben o kelimelerin neresini doğrultim bilemiyom ki. Yazıyoz mecburen meydanda ne gördüysek...

Birde, hani filmlerde olur, elinde kitapla esas oğlanla, kızın çarpışma sahneleri var ya. Artık onlar da bir hayal oldu. Kimse kitap mitap götürmücek ki okula elinde. Ola ki,en fazla incecik bi laptopu olur elinde kızın. Çarptın kazara, laptop düştü yere. Yerden almasına yardım ettin. Hanfendi pardon laptopunuzu düşürdünüz. Açacak bi bakacak kız ekranı gitmiş. -Hayvan! sen çarptın da düştü. Hadi yaptır. 200-300 TL. Bi romantik fantezi daha sizlere ömür.

Aynı mahallede oturuyorsunuz. O işe dolmuşla gidiyo, sen otobüsle. Bir gün dolmuşu kaçırsa otobüs bekler. Ama şimdi herkesin bir arabalı erkek arkadaşı olabilir (Hacı Murat 2 milyar, Doğan görünümlü şahin 3-5 benim ufkum bu kadar, iş sana ne babam aldıyla, miras kaldıya kadar uzayınca Cem Gariboğlu'na kadar dayanıyor ucu)

Kız, zaten elinde cep telefonuna gelen mesajına kikirdemekten, yolda dönüp senin yüzüne mi bakcak? Dahası o facebooka girer sen msn takılırsın. Bi ömür karşılaşmazsınız, aynı mahallede.

Bir ara Odigo'nun bi Messenger'i vardı. Aynı anda, aynı web sitesinde surf yapanları gösteriyordu, tanışıyordunuz. Google da yapsa ya... Anaa! Zeynep nickli bağyan hard porno arıyo google'da ben gibi. Şey afedersiniz isminiz neydi, yaş kaç, memleket nerden. tanışabilir miyiz..?

Son bir şey de: aşkıma . Yazdıklarıma bakıp bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyeceksin ama benim geldiğim zamanlarda halâ romantizm ölmedi sevgilim . İnsan sevdiği kız için gözyaşı dökebiliyorsa insan. Sevdi mi gözünden sakınmalı, kıskanmalı. Efendi olmalı, kibar olmalı, kırıp incitirse özür dileyebilmeli. Anlam yüklü küçük sürprizler yapmalı sevdiğine, kırlarda çiçekler toplamalı, mum ışığında yemek yemeli.

Olur olmaz düşünüp bir gece vakti, cep telefonundan önce kulağını çınlatabilmeli sevdiğinin. Şarkılar fısıldamalı kulağına, şiirler söylemeli. Düşler kurmalı birlikte, elele gezebilmeli. Okul sırasına adının baş harfini korkarak yazabilmeli.

Biliyorum o devirler çoktan geçti. Biliyorum, ama ne yapayım.
Bu dünyaya erken geldiğim için, özür dilerim sevgilim.

Affedin
kızlar bu benim kusurum. Anlamadığım şeyler var. Zaman çabuk geçmiş. Ancak ucundan yakalamışız blog alemini. Uyum zorluğu yaşıyorum. Bakıyorum da bloglarda Alman'a verdim, Yunanla işi pişirdim türü yazılar var. Ayıplamıyorum. Gönül konacağı yeri kendi seçer, biliyorum. Bunları bizim kızlar mı yazıyor? Oh my god! diyorum.

Ee. benim gibi aklı evvel zamanda kalanlar bu şoku atlatamıyor haliyle. Biz ki "helga OH! dedi" ve Hans evlenmek için kamışı kestirip müslüman oldu" haberleri ile büyümüş bir ırkın ahfadıyız. Bize değen bi yer yok ama neden kendimi tuhaf hissediyorum bunları okurken bilemedim.. Kimseyi kabuklu/kabuksuz çerez tercihlerinden ötürü suçlayamam. Kendimi anlamaya çalışıyorum...

Yine kabak tadı da verecek ama bu Libido tavan olaylarında da aynı hislerdeyim. Biz hep başım ağrıyor, bugün olmaz yarın gel! e alışmışız. Hayatın anlamını "düşünen adam heykelinden önce, gripin kaşesinde ızdırap çeken kızdan" öğrenmişiz. Ahir ömrümüzün son demlerinde noldu da kızlar şeysinde çay pişircek kadar kızıştılar, yoksa bir libido makarasıdır gidiyo mu anlamıyom? Bir de bayrak direğine flama çekip, 9 erkek oldu 10 erkek oldu demek eski moda bir gelenek değil miydi yahu, ne zaman hortladı?

Son röpörtajımdan az sonra süper maryo kılıklı postacının inbox'uma yığınla getirdiği "İbram donun ne renk lan merak ediyom, boxer mi giyiyon yoksa hala slip, beyaz çorap mı takılıyon? Kafan kel mi, elin beline geliyo mu? tarzı soruları cevaplamıyorum haberiniz olsun" diycem de. Bir kişi bile sorsa ya be.

Demek ki sorulacak adam var, sorulmayacak adam var. Ben iyi ki sorulacak adamlar kısmına girmiyorum. Sık değiştirdiğimden her sorulduğunda cevap vermek için bakmam lazım. Oysa Tarkan'ı bile bi çiş meşhur etti, biz hala karizmayı efendilikte arıyoruz efendiler.

Bazı bloglarda yorum yaparken karşımıza çıkan kelime doğrulama olayını blogger nası beceriyorsa baze sövüyo gibi seçtiği kelimeleri doğrulatıyor. Ben o kelimelerin neresini doğrultim bilemiyom ki. Yazıyoz mecburen meydanda ne gördüysek...

Birde, hani filmlerde olur, elinde kitapla esas oğlanla, kızın çarpışma sahneleri var ya. Artık onlar da bir hayal oldu. Kimse kitap mitap götürmücek ki okula elinde. Ola ki,en fazla incecik bi laptopu olur elinde kızın. Çarptın kazara, laptop düştü yere. Yerden almasına yardım ettin. Hanfendi pardon laptopunuzu düşürdünüz. Açacak bi bakacak kız ekranı gitmiş. -Hayvan! sen çarptın da düştü. Hadi yaptır. 200-300 TL. Bi romantik fantezi daha sizlere ömür.

Aynı mahallede oturuyorsunuz. O işe dolmuşla gidiyo, sen otobüsle. Bir gün dolmuşu kaçırsa otobüs bekler. Ama şimdi herkesin bir arabalı erkek arkadaşı olabilir (Hacı Murat 2 milyar, Doğan görünümlü şahin 3-5 benim ufkum bu kadar, iş sana ne babam aldıyla, miras kaldıya kadar uzayınca Cem Gariboğlu'na kadar dayanıyor ucu)

Kız, zaten elinde cep telefonuna gelen mesajına kikirdemekten, yolda dönüp senin yüzüne mi bakcak? Dahası o facebooka girer sen msn takılırsın. Bi ömür karşılaşmazsınız, aynı mahallede.

Bir ara Odigo'nun bi Messenger'i vardı. Aynı anda, aynı web sitesinde surf yapanları gösteriyordu, tanışıyordunuz. Google da yapsa ya... Anaa! Zeynep nickli bağyan hard porno arıyo google'da ben gibi. Şey afedersiniz isminiz neydi, yaş kaç, memleket nerden. tanışabilir miyiz..?

Son bir şey de: aşkıma . Yazdıklarıma bakıp bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyeceksin ama benim geldiğim zamanlarda halâ romantizm ölmedi sevgilim . İnsan sevdiği kız için gözyaşı dökebiliyorsa insan. Sevdi mi gözünden sakınmalı, kıskanmalı. Efendi olmalı, kibar olmalı, kırıp incitirse özür dileyebilmeli. Anlam yüklü küçük sürprizler yapmalı sevdiğine, kırlarda çiçekler toplamalı, mum ışığında yemek yemeli.

Olur olmaz düşünüp bir gece vakti, cep telefonundan önce kulağını çınlatabilmeli sevdiğinin. Şarkılar fısıldamalı kulağına, şiirler söylemeli. Düşler kurmalı birlikte, elele gezebilmeli. Okul sırasına adının baş harfini korkarak yazabilmeli.

Biliyorum o devirler çoktan geçti. Biliyorum, ama ne yapayım.
Bu dünyaya erken geldiğim için, özür dilerim sevgilim.

bir militan bildiri dağıtıyor şehrimin sokaklarında

5 yorum:


bir militan bildiri dağıtıyor şehrimin sokaklarında
yüreğimin zillerine basıp basıp kaçıyor
al beyaz, kan kırmızı akıtıyor zehrini
yüreğime saplanmış kurşunları peşpeşe
ok, pan(zehir) ve kan... ölüyorum

bir militan bildiri dağıtıyor şehrimin sokaklarında
her kelimesini bir mektup gibi açıp okuyorum
iyi olacaksın diyor yaralarımı öperken dudakları
üşüyorum, yorganım oluyor sarılıp aniden
şuramı, buramı, oramı okşuyor elleri alev

bir militan bildiri dağıtıyor caddelerimde
bir militan bildiri dağıtıyor şehrimin sokaklarında
bir militan bildiri dağıtıyor kuytularında ömrümün
zaman zaman, ara sıra düşük yoğunluklu çatışmalar
anı anı. nefes nefes, hece hece: her gece, onun oluyorum


yüzümü yapıştırıp duvara
haklarımı okuyor amerikan dizilerinde polisler
suç ortağıyım. aşık olmuşum müebbet.
ölüyorum...

2009


bir militan bildiri dağıtıyor şehrimin sokaklarında
yüreğimin zillerine basıp basıp kaçıyor
al beyaz, kan kırmızı akıtıyor zehrini
yüreğime saplanmış kurşunları peşpeşe
ok, pan(zehir) ve kan... ölüyorum

bir militan bildiri dağıtıyor şehrimin sokaklarında
her kelimesini bir mektup gibi açıp okuyorum
iyi olacaksın diyor yaralarımı öperken dudakları
üşüyorum, yorganım oluyor sarılıp aniden
şuramı, buramı, oramı okşuyor elleri alev

bir militan bildiri dağıtıyor caddelerimde
bir militan bildiri dağıtıyor şehrimin sokaklarında
bir militan bildiri dağıtıyor kuytularında ömrümün
zaman zaman, ara sıra düşük yoğunluklu çatışmalar
anı anı. nefes nefes, hece hece: her gece, onun oluyorum


yüzümü yapıştırıp duvara
haklarımı okuyor amerikan dizilerinde polisler
suç ortağıyım. aşık olmuşum müebbet.
ölüyorum...

2009

ne ballı kızlarmışsınız bea...

3 yorum:



-ne yapabilirdim gözde, onca mesajıma cevap bile vermedin
~ya sana ne diyorum serdar babam gece konuştugumuzu duydu ve cep telefonumu aldı
biliyorsun derslerimi aksatıyorum diye senle takılmamı istemiyor.

-yapma kızım ya normal telefon da mı yoktu?

~öküzüm biliyorsun cuma okula bile gelemedim hasta yatıyordum 39.5 derece ateşle
-nerden bileyim iyileşmediğini gözde. haftasonu tartışmıştık hatırlarsan. beni terkettiğini yine Metin'e döndüğünü düşündüm.


~yani bir haftasonu, telefonla konuşamayınca mı bitti aşkımız?
-kusura bakma güzelim msne gelseydin sen de, internet diye bişi var de mi? bak üzgünüm.. ben artık serpille çıkıyorum bir daha aramazsan sevinirim.
~defol serdar... çık hayatımdan.
-bye çıktım ben.

........
ah mecnun ahhh romeo.. ah kerem...
ne çile çekmişsiniz siz abi
çöl olayları, zehir içmeler, dağları delmeler felam...

ve leyla ve jüliet ve aslı
ne ballı kızlarmışsınız bea...






-ne yapabilirdim gözde, onca mesajıma cevap bile vermedin
~ya sana ne diyorum serdar babam gece konuştugumuzu duydu ve cep telefonumu aldı
biliyorsun derslerimi aksatıyorum diye senle takılmamı istemiyor.

-yapma kızım ya normal telefon da mı yoktu?

~öküzüm biliyorsun cuma okula bile gelemedim hasta yatıyordum 39.5 derece ateşle
-nerden bileyim iyileşmediğini gözde. haftasonu tartışmıştık hatırlarsan. beni terkettiğini yine Metin'e döndüğünü düşündüm.


~yani bir haftasonu, telefonla konuşamayınca mı bitti aşkımız?
-kusura bakma güzelim msne gelseydin sen de, internet diye bişi var de mi? bak üzgünüm.. ben artık serpille çıkıyorum bir daha aramazsan sevinirim.
~defol serdar... çık hayatımdan.
-bye çıktım ben.

........
ah mecnun ahhh romeo.. ah kerem...
ne çile çekmişsiniz siz abi
çöl olayları, zehir içmeler, dağları delmeler felam...

ve leyla ve jüliet ve aslı
ne ballı kızlarmışsınız bea...