Birkaç Blog Hikayesi

Buralar eskiden hep dutluktu. Sonra taze çiçeğe konan kelebekler gibi, gelenler bir üşüştüler ki; sorma gitsin.
Tabi her güzel şeyin sonu geldiği gibi, gidenler gitti, kalan sağlarla artık burada başbaşayız. Neler yazmışız, çizmişiz haydi birlikte okuyalım. Bakalım neler varmış...

tio yazar

Ortada sandık sendromu hakkında

2 yorum:
Hiç kendinizi Çağla ŞİKEL'in yediği tostun arasındaki içi geçmiş kaşar gibi hissettiğiniz oldu mu? Ya da yükü ağır gelmiş terazi gibi kendinizi kötü hissettiğiniz oldu mu? İşte o durumlardayım bu aralar.  Hayatta en zor şeylerden biri insanlar arasında kalmak, iyi niyetinizi bir türlü izah edememek, herkesin gönlünü yapmak isterken ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranabilmektir. Ben buna kısaca "ortada sandık sendromu" diyorum.

Ortada sandık sendromu yaşamanıza sebep olan olaylar genelde şöyle gelişir. Çok sevdiğiniz iki dostunuz, akrabanız vardır ve birbirleri ile geçinemezler, eften püften yere tartışır kavga ederler. Siz de bu duruma fazlasıyla üzülür ve ortamın düzelmesi için araya girersiniz. Zaten ne olursa işte o zaman olur, beyninizin sitildiği yetmez, bir de gereksiz yere dert sahibi olursunuz.
Elalemin derdi beni mi gerdi? diyemediğiniz içinde olay döner dolaşır size kaçar.

Uyardığınız dostlar sizi azarlar, hatta doğruyu söylediğiniz için size küserler. Sinir ve üzüntü içerisinde "
aklımı siteyim" derken bulursunuz kendinizi. Ayrıca bir bakarsınız, aralarını bulmaya çalıştığınız insanlar "can ciğer kuzu sarması" modunda birlikte geziyorlar.

Sen iki insan arasında ip cambazı gibi, gide gele arabulmaya çalış, sonra bir bak birbirleri ile konuşmamak adına ölüm orucuna girenler, sarmaş dolaş birbirinde oruç açsın. Ara bulmak isterken,
istenmeyen adam durumuna düşmek hiç hoş olmuyor valla. En iyisi araya hiç girmemek, ne haliniz varsa görün demek sanırım.

Yürüyün be kardeşim, sizle mi uğraşıcam. Küsen küser, kalan sağlar bizimdir. Bundan sonra hali ahvalimiz budur.
Bizi beğenmeyen küçük kızını vermesin. Aaaa...
Hiç kendinizi Çağla ŞİKEL'in yediği tostun arasındaki içi geçmiş kaşar gibi hissettiğiniz oldu mu? Ya da yükü ağır gelmiş terazi gibi kendinizi kötü hissettiğiniz oldu mu? İşte o durumlardayım bu aralar.  Hayatta en zor şeylerden biri insanlar arasında kalmak, iyi niyetinizi bir türlü izah edememek, herkesin gönlünü yapmak isterken ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranabilmektir. Ben buna kısaca "ortada sandık sendromu" diyorum.

Ortada sandık sendromu yaşamanıza sebep olan olaylar genelde şöyle gelişir. Çok sevdiğiniz iki dostunuz, akrabanız vardır ve birbirleri ile geçinemezler, eften püften yere tartışır kavga ederler. Siz de bu duruma fazlasıyla üzülür ve ortamın düzelmesi için araya girersiniz. Zaten ne olursa işte o zaman olur, beyninizin sitildiği yetmez, bir de gereksiz yere dert sahibi olursunuz.
Elalemin derdi beni mi gerdi? diyemediğiniz içinde olay döner dolaşır size kaçar.

Uyardığınız dostlar sizi azarlar, hatta doğruyu söylediğiniz için size küserler. Sinir ve üzüntü içerisinde "
aklımı siteyim" derken bulursunuz kendinizi. Ayrıca bir bakarsınız, aralarını bulmaya çalıştığınız insanlar "can ciğer kuzu sarması" modunda birlikte geziyorlar.

Sen iki insan arasında ip cambazı gibi, gide gele arabulmaya çalış, sonra bir bak birbirleri ile konuşmamak adına ölüm orucuna girenler, sarmaş dolaş birbirinde oruç açsın. Ara bulmak isterken,
istenmeyen adam durumuna düşmek hiç hoş olmuyor valla. En iyisi araya hiç girmemek, ne haliniz varsa görün demek sanırım.

Yürüyün be kardeşim, sizle mi uğraşıcam. Küsen küser, kalan sağlar bizimdir. Bundan sonra hali ahvalimiz budur.
Bizi beğenmeyen küçük kızını vermesin. Aaaa...

Çok okunan yazılar