Bugünkü şansınız :

  • Hiçbirşey demiyorum size
    14/10/2009 - 0 Yorum

hiçbir blogger bu kadar çıplak yazamazdı


99 değil ama 100 kişi beni izlerse halka açılma işine hız vereceğime dair kendime bir sözüm vardı. hayırlısıyla bu sayıya ulaştık... şimdi meraksız bakışlarınız altında gömleğimden bir düğme daha çözebilirim... biraz daha seyredin bakalım içimde neler var.. teşhircilikse biz de yaparız teşhirin alâsını...

Yalnız bir konuda anlaşalım. yazının sonuna doğru "çok da göstermedin be ibram" elimiz böğrümüzde kaldı deyip, cümle alem içinde kadın argosu kullanmak yasak (yaşanmıştır!)
Şimdi birkaç düğmeyi daha usulca açarsak; az daha içerilere doğru baktığınızda adı sevdiklerimin adıyla çarpan, bu yüzden de aritmi problemi olan pompamsı bir şey göreceksiniz.(pompa deyince çalışan aklınızı seveyim). hani tek görevi kanı beynimize ve malum yerimize pompalamak olmayan, nasıl oluyorsa duygularımızı da yüklenen kanlı canlı, hayatımızın bitip bitmediği ondan sorulan et parçasından söz ediyorum.
Tamam işte... işte orası. Ah! kalbim. sizleri seven yerim. sizlere dokunurken ürperip, en az sizin kadar titreyen yerim. Buldunuz! Şahsen usul usul dokunmanızı, sevip okşamanızı isteyebileceğim iki şeyden birisidir kendisi. Lütfen özen gösteriniz. Cam değildir ama herkesinki kadar kolay kırılabilir. Sizi severse ikimizi de uçurabilecek kadar heyecanla, aşkla, şevkle çalışabilir. Terkedilmelere karşı dayanıksızdır, darbelere aldırır, üzülür, kanar.... Ölürüm sonra bak....
Biliyorum aklınız, fikriniz daha içerilerde birşeyler bulabilmek arzusu ile yanıp tutuşuyor. Hani olur ya kalbimin misafirini falan merak ediyorsunuzdur. "Xximde bile değil ibram, napim lan senin kalbini?" diyenlerinize kulaklarımı tıkıyorum. Ne yapayım abazansam, benim de romantik olduğu kadar küstah hayallerim olamaz mı?
Şimdi lütfen ellerinizi kalbimden akciğerlerime, oradan böbreklerime ve daha aşağılara doğru uzanmaktan vazgeçirin. Ne yapacaksınız ciğerlerime doldurduğum havayı hangi Havva'nın adını sayıklayarak içime çektiğimi? İçtiğim suyu yudumlarken kimi düşündüğümü, böbreğimden süzülen çayı, hangi çay bahçesinde denize karşı kiminle içtiğimi mi merak ediyorsunuz. Ama o kadar da içişlerime karışmayın canım. Kim demiş Süheyla'yı... (*)

Hadi gelin az yukarılara da çıkalım. Sevip, okşamanızdan, dokunup, oynamanızdan hoşlanan ikinci parçamla tanıştırayım sizi. Kocaman, sert bir kutunun içerisinde ama yumuşacıktır kendisi. Buyrun! beynim. Tıpkı sizinkine benzer (gerçi onun da dişisi erkeği var diyorlar ama). Hani aklımızı içine sakladığımız. Görebiliyor musunuz? Nasıl haince sırıtıyor değil mi? Sizinle dansetmeyi seviyor kerata. İzleyicisi tarafından şımartılmak ve egosu okşanmak nasıl da hoşuna gidiyor...
Ya.... İşte böyleyken böyle sevgili izleyicilerim. Bloglarda ilk defa bir blogger sizlere başkalarının gösteremediği kadar açık saçık yerlerini teşhir ediyor. Henüz "ben onun ciğerini bilirim" diyemiyorsunuz hakkımda ama "geçen gün ibram'ın aklını okudum, kalbine girdim, dolaştım, kanki olduk."diyebilirsiniz.

Hatta "birlikte zihninde çay demleyip içtik" demeniz bile mümkün... Bu kıyağımı da unutmazsınız artık.
Bu yazıyı paylaş: :

0 yorum:

Yorum Gönder

Buraya yorum yazabilirsiniz. Niye yazmıyorsunuz?

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

  • Küçük, küçük şeyler kor, büyüdükçe adama
    26/08/2011 - 0 Yorum
    Hayatta en çok sevindiğiniz şeylerin bir yalan olduğunu bilmek ve cefasını çektiğiniz şeylerin, sefasının sürüldüğünü görmek koyar genelde adama. Umursamaz hıyarın teki değilseniz, erkek de olsanız az çok duygularınız vardır. Alıngan olursunuz, PMS dönemleriniz yoksa da zaman zaman ergen triplerine girersiniz. Arada eski günlere dönüp alzemair ile nostalji arasında gidip gelirsiniz. İşte o günlerden bir gün çok sevgili dedem evimizin arka bahçesine mini mini civcivler almış onlara küçük bir kafes yapmış onlarla oyalanıyordu. Çocuktum, hoşuma gitmişti, ben de bir tane istiyorum…
  • Çocugun ağzında bir sakız, gökyüzünde bir zeplin, ıssız adada sevişen bir çift,CERN'de asrın deneyi, hepsinde ortak bir korku var. Nedir?
    30/03/2010 - 0 Yorum
  • Facebooktan işler
    09/09/2012 - 0 Yorum
    Bloggerin yasaklanması ile başladı herşey. Önce insanların hevesi kursağında kaldı. Ardından iştahları kesilip gitti. Sonra Facebook ve Twitter hızla yayıldı ve blog yazıp çizen insanlar birden sosyal medya canavarı oldular. Uzun süre dirensem de sonunda sürüye ben de katıldım. Gel gör ki her an online olmaya, her an aforizma yumurtlamaya çalışmak yorucu ve insanı tüketen bir durum. Üstelik yazıp çizdiklerinizin su üstüne yazı yazmaktan pek farkı olmuyor. Hal böyle olunca, dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına dönmek en güzeli dedim. Kısa ve öz de olsa blogda birşeyler yazıp…