beni bilen bilir, elimden geldiğince romantik şeyler yazmamaya gayret ediyorum.
içimden gelse de, elime yapışmayıp, aksine yakışsa da arasıra kapı aralığından sıvışanlar hariç çoğu kez romantik şeyler yazmaktan uzak duruyorum.. ee zaten anlamışsınızdır blogun adı boşuna kuyruk acısı değil.
kadın cinsi varlıkların yaradılışındaki hikmetlere dair kafamda bir sürü soru olsa dahi , biliyorum ki bu dünya kadınsız yaşanacak bir yer değil. kadın kısmına ne kadar muhalif yanlarım olsa bile herhangi bir bay ya da gay ilgi alanıma girmiyor, giremiyor...
amma ve lakin kadınların ağzı veya kalemi laf yapan erkeklere ilgisinin bir müddet sonra egemenlik kurma ve kalem erbabının anasından emdiği sütü burnundan getirme düzeyine gelmesinin sebeplerini bir türlü anlayabilmiş değilim.
tanıştığınız günlerde "ay ne güzel yazmışsın" diye başlayan cümleler zaman ilerledikçe "kime yazdın?, niye yazdın?" "ben esmer miyim de esmer yazdın, gözlerim kahve değil ki" tarzına dönüşüyor. bir müddet sonra da sırf yazdıklarınız yüzünden hergün bitip tükenmek bilmez tartışmalar ve kavgaların içinde buluveriyorsunuz kendinizi.
iki kişilik birşeyin öznesi olmak yetmeyip olay herşeyin öznesi olmak haline çeviriliveriyor kadınlar tarafından. her kadın sizi kendi potasından eritmeye, kendi istediği biçime çevirmeye çabalıyor. özgünlüğünüz kalmıyor.
bazen de tam aksine, artık yazılanlar yüzünden öyle alıngan hale geliyor ki, "hiç birini üstüme alınmıyorum" diyerek kendini olaydan soyutlamaya çalışırken sizin onun için yazdıklarınızı da gözardı ediyor.
sonra bozduğunuz tövbenizi yeniden edip, müstakbel arkadaşınızın çıkaracağı yeni bir kavgaya kadar arada bir kaç yazı daha yazabilirseniz yazıyorsunuz. yani ben anlamadım bu işi kadınlar hem ilham kaynağı, hem de romantizmin katili....mi?
not: tabi bu olayın bir de kadınlar cephesi var, ordan nasıl gözüküyor bilemiyorum.
beni bilen bilir, elimden geldiğince romantik şeyler yazmamaya gayret ediyorum.
içimden gelse de, elime yapışmayıp, aksine yakışsa da arasıra kapı aralığından sıvışanlar hariç çoğu kez romantik şeyler yazmaktan uzak duruyorum.. ee zaten anlamışsınızdır blogun adı boşuna kuyruk acısı değil.
kadın cinsi varlıkların yaradılışındaki hikmetlere dair kafamda bir sürü soru olsa dahi , biliyorum ki bu dünya kadınsız yaşanacak bir yer değil. kadın kısmına ne kadar muhalif yanlarım olsa bile herhangi bir bay ya da gay ilgi alanıma girmiyor, giremiyor...
amma ve lakin kadınların ağzı veya kalemi laf yapan erkeklere ilgisinin bir müddet sonra egemenlik kurma ve kalem erbabının anasından emdiği sütü burnundan getirme düzeyine gelmesinin sebeplerini bir türlü anlayabilmiş değilim.
tanıştığınız günlerde "ay ne güzel yazmışsın" diye başlayan cümleler zaman ilerledikçe "kime yazdın?, niye yazdın?" "ben esmer miyim de esmer yazdın, gözlerim kahve değil ki" tarzına dönüşüyor. bir müddet sonra da sırf yazdıklarınız yüzünden hergün bitip tükenmek bilmez tartışmalar ve kavgaların içinde buluveriyorsunuz kendinizi.
iki kişilik birşeyin öznesi olmak yetmeyip olay herşeyin öznesi olmak haline çeviriliveriyor kadınlar tarafından. her kadın sizi kendi potasından eritmeye, kendi istediği biçime çevirmeye çabalıyor. özgünlüğünüz kalmıyor.
bazen de tam aksine, artık yazılanlar yüzünden öyle alıngan hale geliyor ki, "hiç birini üstüme alınmıyorum" diyerek kendini olaydan soyutlamaya çalışırken sizin onun için yazdıklarınızı da gözardı ediyor.
sonra bozduğunuz tövbenizi yeniden edip, müstakbel arkadaşınızın çıkaracağı yeni bir kavgaya kadar arada bir kaç yazı daha yazabilirseniz yazıyorsunuz. yani ben anlamadım bu işi kadınlar hem ilham kaynağı, hem de romantizmin katili....mi?
not: tabi bu olayın bir de kadınlar cephesi var, ordan nasıl gözüküyor bilemiyorum.