Birkaç Blog Hikayesi

Buralar eskiden hep dutluktu. Sonra taze çiçeğe konan kelebekler gibi, gelenler bir üşüştüler ki; sorma gitsin.
Tabi her güzel şeyin sonu geldiği gibi, gidenler gitti, kalan sağlarla artık burada başbaşayız. Neler yazmışız, çizmişiz haydi birlikte okuyalım. Bakalım neler varmış...

tio yazar

Bugünkü şansınız :

akıllı ol ibram akıllı ol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
akıllı ol ibram akıllı ol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kodumun Cağaloglu yokuşu / Hatıra defterimden

Hiç yorum yok:

Hey gidi Marmara Üniversitesi.

İnek olmaya gönüllü girmiştim Fakülteye. Takıntısız sınıf atlayacak ve kız arkadaşım bile olmadan bitirecektim okulu. İlk gün öğleye kadar da tuttum sözümü. Öğle yemeğinden önce ilk kankamla oturmuş yemek yiyorduk. Kızlar gelip karşımıza oturdu. Tam biz tanışırken masadaki fazla ekmekleri gözüne kestirmiş bir öğrenci bana alabilir miyim tarzı işaret yaptı.
Kızlar yeni gelmişti ve ben de bana ne tarzında dudak büktüm. O da kızların üzerinden iki eliyle abanıp önlerinden ekmekleri aldı gitti. Bir anda bir kahkaha patladı. Öküze bak kabilinden ve yemekte tanıştık kızlarla.

Öğleden sonra girdiğimiz derste (ki okula yeni başladığımız için o gün tüm derslere girmekteydik) hocalardan biri Ne olum bu. İlkokul mu burası? Sınıfımda 15 kişiden fazla olursa ders anlatmam ben. Hadi çıkın gidin. Ben sınava yakın soruları veririm deyince. İlk günden dersleri de astık.

Öğle tatilinde kafeleri ve kahveleri keşfeden arkadaşlar olmuş. Kızlarla birlikte bir kahveye (onlar kafe dese de bence kahveydi) gittik. Duman altı bir ortamda bir kaç kişi bilardo masasına, bir kaçı okeye, bir kaçı da tavlaya oturdu. Ben de kızların bir kaçı ile seyirciler arasında yer aldım. Ancak kısa sürede canım sıkıldı. Bir bahane olsun diye beklerken aklıma ders kitaplarını edinme bahanesi geldi. Söyleyip arkadaşlardan ayrılmaya niyetlenmişken kızlardan biri de kitap almak için gelmek istediğini söyledi. (tesadüfe bakın ki, benim de içim ona ısınmıştı zaten)

Yol boyu birlikte yürüdük, konuştuk, biraz daha tanıştık. Kitapları edinmek amacıyla geldiğimiz Cağaloğlu yokuşunu çıkmaya başladık. O pek bilmiyordu buraları, ben ise her zamanki şapsal halimle, bilsem de (şehir şehre, semt semte benzer diyerek) caddeleri, dükkânları karıştıracağımın farkında değildim. İnsan salak olur da nasıl benimki kadar uzun ve sürekli olur mu bu salaklık bilemiyorum.

Kodumun Cağaloğlu yokuşu. Hayatımda bana en büyük keleklerden birini atan yerdir... İlk sorduğumuz kitapçıda kitapların çoğu yoktu biz de almadık ve ben kızı yokuşta yormayayım diye sağ cenaha saptım. Ne bileyim Sirkeci - Mahmutpaşa istikametine döndüğümüzü. Çok kısa süre sonra kitapçıların yerini don gömlek fanilacılar almaya başladı. Dur geri dönelim deme cesaretini gösteremediğimden (ben beceriksizim diyemeyen erkekler böyledir genelde) ha bire kızı sürükledim Çakmakçılar yokuşunda falan. Kız baktı ki; ne yol bitiyor ne de İbrahim'in kitapçı bulma ihtimali var.

Benim eve gitmem lazım. Daha karşıya geçicem dedi. Ben de dur az ötede bir sokak daha var onu geçince buluruz demekten vazgeçtim tabi ki. Akıl işte. Napıcan ders kitaplarını kızı götür bir pastaneye ya da sinemaya di mi. İnek olmak istiyordun ya, al işte sana ineğin alası oldun.

Peki
dedim. Vedalaştık ve okulda 2–3 saat önce tanıştığım ilk kız arkadaşımı evine uğurladım. Daha doğrusu orada ayrıldık. O kendi gitti. Bense inatla kitap aramaya devam ettim. Çık, çık yokuşu sonunda doğru yolu buldum ve oradan da aşağı inerken sorduğum her kitapçıdan istediğim kitapları buldum. Üstelik de üç takım aldım. Biri potansiyel kız arkadaşıma diğeri kankama bir de bana. Kodumun yokuşunu sırtımda kitaplarla indim.

Ve kızı Sirkeci'den Karaköy'e götürmeyi, evine bırakmayı akıl etmeyen salak kafama dur şu kitapları götüreyim belki evinin önünden geçerim kazara diye bir fikir geldi. Yaptım da valla. Salak gibi akşamın karanlığı çökmeden bindim vapura... Kız sanki iskelede kollarını açmış kitap getirecek İbram'ı bekliyor. Cep teli icat edilmemiş. İcat edilmiş olsa da kızdan istememişsin zaten. Dahası ne adresini biliyorsun, ne de başka bir şey. Bir tek aklında adı kalmış e onu da kime sorsan söylerler sanki...

Aptal gibi dolaştım caddelerde sokaklarda. Öyle bir batıl inancım var. Kısmetse denk gelir diye. Geldiğini de gördüm ama o kısmet bu kısmet değildi. Kitaplar sırtımda döndüm geri. Yorgun argın, yemeğimi yiyip yattım. Sabah okula gittiğimde en azından elimde onun için aldığım kitaplar vardı. Ama okulun karşısındaki kitapçıya kitaplar sabahtan gelmişti çoktan ve az derse geç kalan benden önce birçok kişi gibi o da almıştı kitabını. Sap gibi kaldım ortada. Sadece kankam aldı ve bana ilk günden borç taktı. Ödemedi de borcunu. Babamın yolladığı harçlıkla 3–5 takım kitap almış, bir de kızı bir yere götüreceğime, eşek gibi sırtımda kitapları götürmüştüm okula. Aferimdi, oh olsundu bana.

Ders çıkışı kankamla potansiyel kız arkadaşımın samimiyeti ilerletmiş olduklarını görmek sürpriz olmadı benim için. O sene elimde 2 takım ders kitabım ve kankam tarafından ödenmeyen cari alacaklarımın yanında ayrıca elimden kapılmış potansiyel bir kız arkadaşım vardı.

Eeee. İktisat okuyorduk.
Ve Ekrem hocamın derste örneklediği birçok şey gibi iktisat işte aynen böyle bir şey idi. Hesap işiydi, kitap işiydi. Dangalaklara göre bişi dildi...

Hey gidi Marmara Üniversitesi.

İnek olmaya gönüllü girmiştim Fakülteye. Takıntısız sınıf atlayacak ve kız arkadaşım bile olmadan bitirecektim okulu. İlk gün öğleye kadar da tuttum sözümü. Öğle yemeğinden önce ilk kankamla oturmuş yemek yiyorduk. Kızlar gelip karşımıza oturdu. Tam biz tanışırken masadaki fazla ekmekleri gözüne kestirmiş bir öğrenci bana alabilir miyim tarzı işaret yaptı.
Kızlar yeni gelmişti ve ben de bana ne tarzında dudak büktüm. O da kızların üzerinden iki eliyle abanıp önlerinden ekmekleri aldı gitti. Bir anda bir kahkaha patladı. Öküze bak kabilinden ve yemekte tanıştık kızlarla.

Öğleden sonra girdiğimiz derste (ki okula yeni başladığımız için o gün tüm derslere girmekteydik) hocalardan biri Ne olum bu. İlkokul mu burası? Sınıfımda 15 kişiden fazla olursa ders anlatmam ben. Hadi çıkın gidin. Ben sınava yakın soruları veririm deyince. İlk günden dersleri de astık.

Öğle tatilinde kafeleri ve kahveleri keşfeden arkadaşlar olmuş. Kızlarla birlikte bir kahveye (onlar kafe dese de bence kahveydi) gittik. Duman altı bir ortamda bir kaç kişi bilardo masasına, bir kaçı okeye, bir kaçı da tavlaya oturdu. Ben de kızların bir kaçı ile seyirciler arasında yer aldım. Ancak kısa sürede canım sıkıldı. Bir bahane olsun diye beklerken aklıma ders kitaplarını edinme bahanesi geldi. Söyleyip arkadaşlardan ayrılmaya niyetlenmişken kızlardan biri de kitap almak için gelmek istediğini söyledi. (tesadüfe bakın ki, benim de içim ona ısınmıştı zaten)

Yol boyu birlikte yürüdük, konuştuk, biraz daha tanıştık. Kitapları edinmek amacıyla geldiğimiz Cağaloğlu yokuşunu çıkmaya başladık. O pek bilmiyordu buraları, ben ise her zamanki şapsal halimle, bilsem de (şehir şehre, semt semte benzer diyerek) caddeleri, dükkânları karıştıracağımın farkında değildim. İnsan salak olur da nasıl benimki kadar uzun ve sürekli olur mu bu salaklık bilemiyorum.

Kodumun Cağaloğlu yokuşu. Hayatımda bana en büyük keleklerden birini atan yerdir... İlk sorduğumuz kitapçıda kitapların çoğu yoktu biz de almadık ve ben kızı yokuşta yormayayım diye sağ cenaha saptım. Ne bileyim Sirkeci - Mahmutpaşa istikametine döndüğümüzü. Çok kısa süre sonra kitapçıların yerini don gömlek fanilacılar almaya başladı. Dur geri dönelim deme cesaretini gösteremediğimden (ben beceriksizim diyemeyen erkekler böyledir genelde) ha bire kızı sürükledim Çakmakçılar yokuşunda falan. Kız baktı ki; ne yol bitiyor ne de İbrahim'in kitapçı bulma ihtimali var.

Benim eve gitmem lazım. Daha karşıya geçicem dedi. Ben de dur az ötede bir sokak daha var onu geçince buluruz demekten vazgeçtim tabi ki. Akıl işte. Napıcan ders kitaplarını kızı götür bir pastaneye ya da sinemaya di mi. İnek olmak istiyordun ya, al işte sana ineğin alası oldun.

Peki
dedim. Vedalaştık ve okulda 2–3 saat önce tanıştığım ilk kız arkadaşımı evine uğurladım. Daha doğrusu orada ayrıldık. O kendi gitti. Bense inatla kitap aramaya devam ettim. Çık, çık yokuşu sonunda doğru yolu buldum ve oradan da aşağı inerken sorduğum her kitapçıdan istediğim kitapları buldum. Üstelik de üç takım aldım. Biri potansiyel kız arkadaşıma diğeri kankama bir de bana. Kodumun yokuşunu sırtımda kitaplarla indim.

Ve kızı Sirkeci'den Karaköy'e götürmeyi, evine bırakmayı akıl etmeyen salak kafama dur şu kitapları götüreyim belki evinin önünden geçerim kazara diye bir fikir geldi. Yaptım da valla. Salak gibi akşamın karanlığı çökmeden bindim vapura... Kız sanki iskelede kollarını açmış kitap getirecek İbram'ı bekliyor. Cep teli icat edilmemiş. İcat edilmiş olsa da kızdan istememişsin zaten. Dahası ne adresini biliyorsun, ne de başka bir şey. Bir tek aklında adı kalmış e onu da kime sorsan söylerler sanki...

Aptal gibi dolaştım caddelerde sokaklarda. Öyle bir batıl inancım var. Kısmetse denk gelir diye. Geldiğini de gördüm ama o kısmet bu kısmet değildi. Kitaplar sırtımda döndüm geri. Yorgun argın, yemeğimi yiyip yattım. Sabah okula gittiğimde en azından elimde onun için aldığım kitaplar vardı. Ama okulun karşısındaki kitapçıya kitaplar sabahtan gelmişti çoktan ve az derse geç kalan benden önce birçok kişi gibi o da almıştı kitabını. Sap gibi kaldım ortada. Sadece kankam aldı ve bana ilk günden borç taktı. Ödemedi de borcunu. Babamın yolladığı harçlıkla 3–5 takım kitap almış, bir de kızı bir yere götüreceğime, eşek gibi sırtımda kitapları götürmüştüm okula. Aferimdi, oh olsundu bana.

Ders çıkışı kankamla potansiyel kız arkadaşımın samimiyeti ilerletmiş olduklarını görmek sürpriz olmadı benim için. O sene elimde 2 takım ders kitabım ve kankam tarafından ödenmeyen cari alacaklarımın yanında ayrıca elimden kapılmış potansiyel bir kız arkadaşım vardı.

Eeee. İktisat okuyorduk.
Ve Ekrem hocamın derste örneklediği birçok şey gibi iktisat işte aynen böyle bir şey idi. Hesap işiydi, kitap işiydi. Dangalaklara göre bişi dildi...

Lezbiyen bir erkeğin Msn maceraları

Hiç yorum yok:

Her ayarsız erkek gibi, kadınlara yaranmak için kılıktan kılığa giriyorum görüyorsunuz. Maymunluğun her türlüsü var yazdıklarımda. Sanki yapmayacağım şey yok gibi. Oysa varmış benim de kırmızı çizgilerim. Sizin gibi ben de kendimi kart bir zampara sanıyordum ama kazın ayağı öyle değilmiş. İnsan sert bir kayaya çarpmayınca "hanyayı, konyayı bilmiyor" ama öğreniyormuş.

En son feminist olmuştum hatırlarsınız, başarısız olsam da vejetaryen olmayı bile denemiştim ama işin bu kadar ileri gidebileceğini ummuyordum:

Msn'de sarktık hatunun birine sarkmasına da kızda daha ilk andan itibarenbir tuhaflık var. Daha ilk bir kaç cümlede tokat gibi sözler. Bir fırça bir fırça, hay Allah dişimi kırıcam neredeyse. Nerden çıktı bu çetin ceviz derken. Kız ağzından çıkardı baklayı. -" İbram uzak dur benden. Ben aktif bir lezbiyenim"

"Allah iyiliğini versin, ben de lezbiyenim, erkekler rahatsız etmesin diye İbram, ibram dolanıyorum" dedimse de fayda etmedi. Kız başladı ifademi almaya.
Söyle bakalım İbram kız: "-Koleston saç boyasının açık kestanesinin numarası kaç?"
Yahu bana başka kestane sorsan bilecem de kolestonun kestanesinin numarasını nerden bilim? Arkasından sorular ahiret suali gibi peş peşe gelmeye başladı.

Ayın
kaçıncı günü başım çok ağrırmış da, beyaz etek giymem kaç gün mahsurluymuş da.
Külotlu çorabımın renk ve beden numarasını sorunca, saks'ın saks mavisi dedim. Kız hala numara yapıyorsun diyor, üstelik; saks mavisini çıtır kızlarla, kaşarlar giyer diye bir de laf soktu. "Yollu'musun kızım sen?" demez mi?

Arkasından ruj, oje, don, sutyen derken baktım olacak gibi değil. Eeee, yeter be! demişim. Sanal âlemde bile olsa bir lezbiyen için dahi karı taklidi yapamam. Kirli sakalıma kadar erkekim, bi git kızım yaaa! diyerek kapattım.

Ben tırsmış, MSN'imi "çok işi var, İbram abi dışarıda" moduna almışken, lezbiyen hatun (ben onu engellemeden önce) halâ kulaklarımı çınlatan pis bir kahkaha fırlattı:

- Ahahahaaa...


Demek ki neymiş; oğlum İbram, Lezbiyenlerden uzak duracaksın...
--------------------------------
Not:
Bu öyküde geçen durumların gerçek kişi ve kurumlar ile bir alakası yoktur. İbram abinize pislik atmayın.


Her ayarsız erkek gibi, kadınlara yaranmak için kılıktan kılığa giriyorum görüyorsunuz. Maymunluğun her türlüsü var yazdıklarımda. Sanki yapmayacağım şey yok gibi. Oysa varmış benim de kırmızı çizgilerim. Sizin gibi ben de kendimi kart bir zampara sanıyordum ama kazın ayağı öyle değilmiş. İnsan sert bir kayaya çarpmayınca "hanyayı, konyayı bilmiyor" ama öğreniyormuş.

En son feminist olmuştum hatırlarsınız, başarısız olsam da vejetaryen olmayı bile denemiştim ama işin bu kadar ileri gidebileceğini ummuyordum:

Msn'de sarktık hatunun birine sarkmasına da kızda daha ilk andan itibarenbir tuhaflık var. Daha ilk bir kaç cümlede tokat gibi sözler. Bir fırça bir fırça, hay Allah dişimi kırıcam neredeyse. Nerden çıktı bu çetin ceviz derken. Kız ağzından çıkardı baklayı. -" İbram uzak dur benden. Ben aktif bir lezbiyenim"

"Allah iyiliğini versin, ben de lezbiyenim, erkekler rahatsız etmesin diye İbram, ibram dolanıyorum" dedimse de fayda etmedi. Kız başladı ifademi almaya.
Söyle bakalım İbram kız: "-Koleston saç boyasının açık kestanesinin numarası kaç?"
Yahu bana başka kestane sorsan bilecem de kolestonun kestanesinin numarasını nerden bilim? Arkasından sorular ahiret suali gibi peş peşe gelmeye başladı.

Ayın
kaçıncı günü başım çok ağrırmış da, beyaz etek giymem kaç gün mahsurluymuş da.
Külotlu çorabımın renk ve beden numarasını sorunca, saks'ın saks mavisi dedim. Kız hala numara yapıyorsun diyor, üstelik; saks mavisini çıtır kızlarla, kaşarlar giyer diye bir de laf soktu. "Yollu'musun kızım sen?" demez mi?

Arkasından ruj, oje, don, sutyen derken baktım olacak gibi değil. Eeee, yeter be! demişim. Sanal âlemde bile olsa bir lezbiyen için dahi karı taklidi yapamam. Kirli sakalıma kadar erkekim, bi git kızım yaaa! diyerek kapattım.

Ben tırsmış, MSN'imi "çok işi var, İbram abi dışarıda" moduna almışken, lezbiyen hatun (ben onu engellemeden önce) halâ kulaklarımı çınlatan pis bir kahkaha fırlattı:

- Ahahahaaa...


Demek ki neymiş; oğlum İbram, Lezbiyenlerden uzak duracaksın...
--------------------------------
Not:
Bu öyküde geçen durumların gerçek kişi ve kurumlar ile bir alakası yoktur. İbram abinize pislik atmayın.